Ankara'nın elinde rehin bir toplum...

17 Mayıs Salı günü Avrupa’da yayınlanan makalemi sonlandırırken bir soru sormuştum:

“Ne yazık ki ülkemizin kaderi topluma hizmet et­me konusunda tümüyle yeteneksiz ve isteksiz kimselerin elindedir. Bunun nedenlerini sorgulamalıyız. Belli ki Kıbrıs Türk toplumunun sosyal  örgütlenişi ancak bu kadarına elve­riyor. Bu koşullarda kurulacak hükümetlerin de sorunlara çözüm kabiliyeti olmayacağına göre, ne yapılmalı? Hiç düşündünüz mü?...”

Toplumda kaç kişi bu konulara kafa yormaktadır bilemem; ama elbette kafa yoranlar da vardır...

Bana göre genelde Kıbrıs toplumunun (kuzeyde Kıbrıs Türk toplumunun, güneyde de Kıbrıs Rum toplumunun) örgütlenişi, başta İngiliz ve ABD emperyalistleri olmak üzere, batılı emperyalist güçlerin istek ve planları doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Her iki toplum da biat etmeye, boyun eğmeye, kendilerine verili düzeni kabullenmeye, içinden çıkılmaz bir halde önlerine konan sorunların çözümsüzlüğüne inanarak, bu sorunları daha da karmaşık hale sokmak için ellerinden geleni de yapacak şekilde hareket etmek üzere şartlandırılmıştır...

Bu sorunlara kafa yoranlar da aslında bunların çözümüne değil, çözümsüzlüğüne kafa yormaktadırlar. Çözümü, sorunu yaratanlardan ve onlara göbekten bağlı kurumlardan beklemektedirler. Hatta çözüm işini tamamen onlara havale ettiklerini bile söyleyebiliriz! Başta BM olmak üzere, AB, Yunanistan ve Türkiye’den, hatta NATO’dan çözüm için medet ummaktadırlar.

Onlar, emperyalist dünya düzeninin en önemli unsuru olan ABD emperyalizmi önderliğindeki saldırgan devlet ve örgütlerden çözüm bekleyedursun, bu emperyalist güçler dünyanın geriye kalan bölgelerini de ateşe vermekle meşgul!

Her iki toplumun egemenleri de iki yüzlü bir tavır içindedir. Kişisel düzeyde "anavatanlardan şikayet" had safhada. Ama kurumsal olarak anavatan yağcılığı zirve yapıyor. Hele de anavatanların orduları söz konusu olduğunda, "kahraman ordumuz", "fedakar ordumuz" diyerek, NATO üyesi bu ordulara yağ çekmekte adeta birbirleriyle yarış içindedirler.

Kısacası demem şu ki, emperyalist sistem içinde, büyük emperyalist güçlerin bile daha büyük ve daha güçlülerine bağımlı ve tabi olduğu bir ortamda, küçük ulus ve devletlerin milliyetçilik yaparak ayakta kalmak için hiçbir şansı yoktur...

Küçük ulus ve devletler, göbekten emperyalist sisteme bağlıdır. Emperyalist patronlardan emir alarak, kah kendi hesaplarına komisyon pazarlığı içinde, kah verilen talimatlara uyarak, varlıklarını emperyalist burjuvazinin varlığına bağlayarak sürdürmektedirler.

Özellikle de Kıbrıs'ın kuzeyindeki siyasal yapı açısından artık takke düşmüş kel görünmüştür. Kuzey Kıbrıs'ta demokratik parlamenter rejim diye halkın gözünü boyamak için kullanılan ve her dönemde Ankara'nın emir ve talimatlarıyla yürütülen bu yapı, son iki yılda tanık olduğumuz gelişmelerle iyice rezil olmuş durumdadır.

Kıbrıs Türk toplumu 1964 yılından beri uluslararası hukuk dışına itilmiş, uluslararası toplumdan dışlanmış bir yaşam sürmeye mahkum edilmiştir. Kıbrıs Türk toplumu, Ankara’nın elinde AB’ye karşı bir pazarlık unsuru, rehin alınmış bir topluma dönüştürülmüştür.

Ankara'nın toplumumuza karşı yürüttüğü kültürel, dinsel dönüştürme ve asimilasyon politikaları da cabası!

Bize yaşatılanlara son vermenin yolu, Kıbrıs halkı olarak bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi kazanarak, ülkemizde barış ve huzur içerisinde yaşamaktır.

ABD, Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan'ın varlığı, ülkemizde barış ve huzuru bozan en önemli unsurlardır. Kıbrıs'ta barış ve huzur, ancak bu güçlere karşı yürütülecek anti-emperyalist mücadeleyle elde edilebilir!


21 Mayıs 2022, Avrupa gazetesi


Yorumlar

Popüler Yayınlar