Mehmet Yaşın ve Barış'ın Şiiri *


Genç şairlerimizden Mehmet Yaşın, “Sevgilim Ölü Asker” adlı şiir kitabı yayınlandığı zaman ülkemizde geniş yankılar uyandırmıştı. Birçok yazar ve eleştirmen, gazete ve dergilerde kitabı eleştirmişti. Mehmet Yaşın’ın babası Özker Yaşın dahil, eleştiri yapanların çoğu kitaptaki şiirlerin içeriğine karşı çıkıyordu. Kitap daha sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından toplatıldı…

Kitabın 1985 Akademi Şiir Birincilik Ödülü ve A. Kadir Şiir Ödülünü kazanması, Mehmet Yaşın ve eserini geçtiğimiz aylarda yine sanat eleştirmenlerine konu yaptı. Eleştirmenlerin çoğu bu kez kitabın ödül kazanmasından övgüyle söz etti. Gerçekten de Kıbrıslı sanatçıların Türkiye’de ödül alması bizim için önemli bir olgudur. Bu olay, sanatçılarımızın kendilerine güvendikleri ve verimli çalışabildikleri oranda kabuğumuzu kırarak yurt dışına uzanabileceklerini, hatta uluslararası ödüllere bile layık olabileceklerini kanıtlamış oldu. Ancak Yaşın’ı eleştirenlerin çoğu, yine de şiirlerin içeriğini doğru bulmadıklarını ifade etmişti. Bu yüzden biz burada Yaşın’ın sanatının tekniği değil fakat içeriği üzerinde duracağız. Zaten teknik başarıyı içeriğin doğruluğuyla tamamlayamayan hangi sanat dalının gerçek anlamda başarılı olduğu söylenebilir?

Yaşın’ın şiirlerindeki içerik neydi? 1955 kuşağı; ki Yaşın da bu kuşaktandır ve EOKA devrinin ortasında doğmuştur. Ama bu kuşak EOKA günlerini anımsamıyor bile; 1963-64 yıllarındaki kanlı olaylardan da hatıralarında silik izler vardır. Fakat bu nesil 1974 olaylarını gençliğinin bütün tazeliğiyle yaşadı. Bu olaylar onların belleğinde derin izler bıraktı ve kişiliklerinin oluşumuna damgasını vurdu. 1974 olayları sırasında kimisi genç yaşına rağmen cephede savaştı, kimisi kamyon dolusu getirilen ölüleri gömmeye gitti. Kimisi esir düştü, kimisi şehit oldu. Yaşın’ın şiirlerindeki içeriğe bunların bilincinde bakılmalıdır; çünkü şair yaşadığını yansıtır.

Yaşın her şeyden önce savaşa karşıdır. Bu nedenle de kendisinin hiç görmediği, yalnızca büyüklerinden dinlediği eski Kıbrıs’a, ada insanlarının barış içinde ve kardeşçe yaşadığı eski Kıbrıs’a olan özlemini şiirlerinde dile getirmektedir. Buna bağlı olarak Kıbrıs’ta yer alan savaşları ve insan unsuru açısından bu savaşların yol açtığı kötü sonuçları yermektedir. Yaşın bunu yaparken çok olumlu bir anti-şövenist tavır takınmış olmaktadır. Ancak dikkatinizi çekmek isteriz ki, Yaşın anti-şövenist bir tavır takınmış olmak için bunu yapmıyor. Onun tüm kaygısı, bireyin, insanın savaşlar yüzünden yaşadığı felaketleri eleştirmektir.

Bugün ülkemiz şairlerinin çoğu “barış” konusunu bolca işlemektedir. Ancak genel anlamda barış istemek yeterli değildir. Bu isteği özele ve somuta indirgemek gereklidir. Kıbrıs için barış talep edecek olanlara düşen görevse, aynı zamanda güçlü bir anti-şövenist tavır takınmaktır. Bu da ancak Türk şovenizmine karşı tavır almakla mümkündür. Kıbrıslı Türk barışseverler ve anti-şövenistler, her şeyden çok Türk şövenizmini teşhir etmelidir.

Enosis’e karşı tavır almak Türkler için anti-şövenist olmanın kıstası değildir. Hakim sınıflar bugün, okullarda, spor alanlarında, milli günlerde, her fırsatta ve her yerde, azgın bir milliyetçilik propagandasıyla barış güçlerinin karşısındadır. Bunların milliyetçiliği kendi sömürü ve talan düzenlerini korumak için bir maske olarak kullandığı, herkese ve özellikle işçi-emekçi kesimlere kavratılmalıdır. Bunların milliyetçiliklerinin İngiliz üslerini adamızdan söküp atmaya, ABD’nin adamızda, hepimizin gözü önünde yeni askeri üsler kurmasına engel teşkil etmediğini anlatmalıyız. Öncelikle Türk şövenizmine karşı çıkmalıyız.

Eğer adamızda gerçekten barış istiyorlarsa, Rum ilerici ve aydınları da her şeyden önce Rum şövenizmine, Enosis’e, Kıbrıslı Türklerin adada azınlık olduğu iddialarına karşı çıkmalıdırlar. Yoksa “Atilla’nın güçlerine” karşı mücadele hiçbirini ilerici, barışsever ve anti-şövenist yapmaz.

Kanımca Yaşın şiirlerinde böyle bir anti-şövenist çizgiye ulaşabilmiştir. Ne yazık ki Yaşın’daki eksiklik, esas amacının böyle bir çizgiye ulaşmak olmayışıdır. Yaşın’ın esas derdi bireydir. Yaşın bireyin, insanın tek başına mutluluğunu ve özgürlüğünü öne çıkarmaktadır. Kuşkusuz bu da doğrudur. Çünkü bir toplumun özgür olabilmesi için tek tek bireylerin özgür olması gereklidir.

Yaşın “Dokuz yaşına basmış, temmuzun öksüzleri” derken, aklındaki öksüzler kesinlikle yalnızca Rumların 1974 Temmuzu’ndaki öksüzleri değildir. Yaşın’ı ilgilendiren, 1974 Temmuzu’ndaki savaşın hem Türkler hem de Rumlar arasında yarattığı öksüzlerdir. Yani Yaşın, bazılarının iddia ettiği gibi yalnızca Rumların sorunlarını öne çıkarmamaktadır. O, savaşın mağdur ettiği herkesin sorunlarını işlemektedir. Aynı şekilde; “Kırmızı laleli fistan giyerek geldi ölüm. Yeşil bahçelerde öldürüldü bütün yeşiller, ve aramıza karıştı ‘ahh…’ çekerek, yeşil giysili caniler.” derken anlatmaya çalıştığı “yeşiller”, sadece Türk ordusu değildir. Ancak Yaşın’ı tanımayan ve şiirini bir bütün olarak değerlendiremeyenler bu sonuca ulaşabilirdi… Yaşın burada -yine hümanist bir tutumla- savaşın doğayı tahrip ettiğini vurgulayarak, bu tahribatı gerçekleştiren tüm askerlere yeşil giysili caniler diyor. Fakat buradaki “aramıza karıştı” ifadesi Kıbrıslı Türklerin arasına Türk askerinin karıştığını ifade etmiyor. Buradaki “aramız” ifadesi Rum-Türk tüm Kıbrıslıları kapsamakta, yani Yaşın, Kıbrıslıların arasına yeşil giysili canilerin katıldığını belirtmektedir. Bu ise adadaki tüm orduları ifade eder. Bu ifade, Yaşın’ın Kıbrıs’ın barış dolu geçmiş günlerine duyduğu özlemden kaynaklanmaktadır. Bir Orbay Deliceırmak’ın sandığı gibi, Yaşın olaya tek taraflı bakmıyor. Yaşın 1974’ü eleştirirken 1955’i, 1963’ü, 67’yi unutmuş değildir. Yaşın’ın kitabındaki “Haymatlos” şiiri ve annesinin anısına yazdığı şiirler daha dikkatli incelenecek olursa, yaklaşımının böyle olmadığı görülecektir…

Kanımca Yaşın’ın şiirlerinin içeriğindeki en önemli eksiklik, olaylara yalın bir hümanizm açısından bakmış olması, konuları sınıfsal açıdan incelememesidir. Günümüzde hümanizm, insanlık için iyi niyet ve duyguların, halkın devrimci potansiyelinin pasifize edilmesinden başka bir işe yaramaz. Gerçek hümanizm sosyalist hümanizmdir; proletarya diktatörlüğü tarafından garanti altına alınmış hümanizmdir.

Saf hümanizme bağlı olarak gelen barış çağrıları da aslında halkları pasifize etmekte, gerçek barış yolunda yapılması gerekenleri engellemektedir. Emperyalist sömürü ve tahakkümün en azgın boyutlarda sürdürüldüğü günümüzde, barış ancak haklı savaşlar sonucu elde edilebilir.

Ülkemizin “barış” taraftarı bütün şairlerinin, Fikret Demirağ’ın, Barış Burcu’nun, Orbay Deliceırmak ve diğerlerinin kavrayamadığı gibi, Yaşın’ın da kavrayamadığı en önemli nokta budur. Gerçek barışın şairleri, içi boş, saf bir barışı değil, barış için savaşın şiirini dillendirmelidirler.


* “Özdemir Göçer”, Özgürlük Dergisi, Sayı: 6, Şubat/Mart 1986



Yorumlar

Popüler Yayınlar