Ölüm kalleş midir?

Deli Temmuz dedikleri bu olsa gerek! Bu kadar çok yakın tanıdığın vefatını birkaç günlük kısa bir süreye ancak temmuz ayı sığdırabilirdi...

Önce Erdal Andız abinin vefatıyla sarsıldık. Kendisiyle akraba da sayılırız. Sosyal demokrat siyasi çizgisiyle hiçbir zaman uzlaşmamış olmama rağmen sohbetlerini severdim. Espri dolu ve bir çok yaşanmışlığı, anıları da içinde barındıran sohbetlerdi. 

Oldum olası anı kitapları okumayı severim. Erdal abinin köşe yazıları da sohbet tadındaydı. Her kesimden, her çizgiden insanın kıssadan hisse çıkarabileceği yazılardı bunlar.

Ardından Nefes'in kanserle mücadeleyi kaybetmesine üzüldük. Bu güzel çocuğu şahsen hiç tanımamış olmama rağmen, genç, hele de çocuk yaşta ölümler beni her zaman çok üzmüştür. Nefes'in gençliğiyle kanseri yenebilecegi ümidini taşıyordum. Ama olmadı!

Daha sonra ülkemizin değerli ses sanatçılarından Ertan Galip'in ölüm haberi geldi. Ertan abi yerli sanatçılarımız arasında beğendiğim seslerden biri olmanın ötesinde, uzun yıllar babamın şirketlerinde çalışmış birisi olarak çocukluk ve gençlik yıllarımın abilerinden biriydi.

Yine aynı gün, bu kez duymaya hiç hazır olmadığım bir ölüm haberi geldi. Hepimizi, bütün toplumu çok üzen bir ölüm! Sevgili Zeki Beşiktepeli’nin vefat ettiği söyleniyordu... Önce inanmadık, inanamadık... İnanmak istemedik. Ama daha sonra bu kötü haber de teyit edildi. Halbuki kendisiyle Baf'ın Melandra, İstinco ve Sarama köylerinden bazı arkadaşlarla birlikte Hrisofu Filusasi'ndan bazı Rum arkadaşların daveti üzerine Filusa'ya gidecektik. Çeşitli nedenlerle ertelemek zorunda kaldığımız bu buluşma artık gerçekleşmeyecek... Ya da gerçekleşse bile Zeki'siz gerçekleşecek. 

Zeki, kendine özgü Kıbrıs şivesiyle,  barışa olan inancı ve mücadele azmiyle,  kendini hem toplumun geneline, hem de akademisyen olarak çalıştığı üniversitedeki öğrencilerine sevdirmiş bir kişilikti. Onun da sohbetleri çok hoş ve öğreticiydi. Siyasi - ideolojik olarak görüş ayrılıklarımız olmasına rağmen sevdiğim ve dost bildiğim bir kişilikti.

Ardından tanınmış sendikacı Bayram Karaman vefat etti. Şahsen kendisini tanıma fırsatım olmadı. Ama toplumun yakından tanıdığı bir sendikacıydı. Sanırım en bilinen misyonu da Dome Otel'in özelleştirilmesini engelleyerek, işletmenin personele devredilmesini sağlamasıydı.

Son olarak, bu yazıyı kaleme almakta olduğum sırada Hüseyin Çobanoğlu’nun vefat haberi geldi! Çobanoğlu ile gerek BRTK'da çalıştığı dönemde, gerekse kurumun müdürü ve yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde, muhtelif çalışmalarımız ve iş birliğimiz oldu. Onu da hep kibar, saygılı ve efendi bir kişilik olarak tanıdım.

Ben hiçbir ölüye rahmet dilemiyorum... "Toprağın bol olsun", "ışıklarda ol", "mekanın cennet olsun" gibi temennilerde de bulunmuyorum... Çünkü bunların hiçbirine inanmıyorum. Dinlere inanmıyorum. Bilime inanıyorum... Tanrı diye bir olgunun var olmadığına inanıyorum. Bu nedenle her zaman ölenin yakınlarının acılarını paylaşmayı, onlara sabır dilemeyi tercih ediyorum.

İlerici ve devrimci aydınlarda “ışıklarda ol” temennisi moda oldu. Bence bunun dincilerin “nur içinde yat” temennisinden hiçbir farkı yok! Nur kelimesi yerine ışık kelimesi kullanınca, bu temenni gerici ve bağnaz bir dini ifade olmaktan çıkıyor mu yani? Nur demek kutsal ışık demektir. Rum ortodoksların Agios Fos dedikleri!

Bir de “ölüm adın kalleş olsun” lafına takıyorum kafayı!

Yani ölüm gerçekten kalleş mi?... Evet, genç ve zamansız ölümler için ölümün kalleşlik yaptığını belki söyleyebiliriz. Ama gerçekte ölüm kalleş mi ya?

Mesela bir düşünün; ölüm olmasaydı ve Cengiz Han hala sağ olsaydı? Ya da Büyük İskender, Timurlenk, Fatih Sultan Mehmet gibi despotlar sağ olsaydı?...

Ölüm aslında bir ihtiyaç... Hayatı yenilemek için. İnsanı yenilemek için. Toplumu yenilemek için!


23 Temmuz 2022, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar