Çevre Korumacılar Uyuyor mu?...

  
Demirhan köyündeki eski tren yolu binası yerle bir edildi. Asırlık okaliptüs ağaçları, Lefkoşa - Mağusa yolu genişletilecek diye kökünden sökülüyor...

Boğaz’dan Girne’ye inen yolun solundaki güzelim çam ormanları sucuk gibi doğranmakta, araziler parsellenmektedir.

Girne kıyılarındaki yapılaşma böyle devam ederse, çocuklarımız zeytin ve harnup ağaçlarını ancak botanik bahçelerinde görebilecek!

Lefkoşa’da, Girne Kapısı’nın simgesi olan okaliptüs ağaçları da oraya dikilen gökdelenden sonra herhalde son demlerini yaşıyor.

Alagadi bölgesinde Asil Nadir’e kiralanan millerce dönümlük bölge içinde kalan kumullar bile kaybolmaya başladı! Buradaki kum devletin malı olduğu halde, koskoca kum tepelerinin maden ocağı gibi yok edilmesi nasıl mümkün oluyor? Bu kumu kim kime satıyor, arayan soran yok! Lefkoşa Surlariçi’nde her gün, tarihi değeri olan binalar yıkılıyor, hurma ağaçları kesiliyor. Köşklüçiftlik’te tek katlı evler yıkılıyor, bahçelerdeki çam ve meyve ağaçları kökünden sökülerek yerine apartmanlar yapılıyor. Otları yakmak bahanesiyle her gün yüzlerce dönüm arazi, içindeki ağaçlarla beraber yakılıyor. Karpaz’da yol genişletilecek diye güzelim bitki örtüsü mahvediliyor… Antik Soli Harabeleri’nin simgesi haline gelmiş mozaikler bakımsızlıktan neredeyse kayboluyor.

Doğal çevre tahribatının yanında, tarihi çevre ve eski eser tahribatı da devam ediyor. Özellikle eski eserler konusunda yaşanan bunca rezalete rağmen, halen daha yasal olmadığı halde bazı kişilere eski eser ticareti yapma izni veriliyor. Arkeoloji doktoru Turhan Kamil Reishan, geçenlerde Kıbrıs gazetesinde hükümete eski eser ticareti için kime izin verildiğini soruyordu. Aslında bu soruyla kimin ima edildiği belliydi. Fakat hükümet hala bu soruya yanıt veremiyor. Yanıt verememesinin nedeni belli. Alnı açık değil ki!

Biz bu soruyu daha açık bir biçimde soralım. “Sn. İsfendiyar Açıksöz’e veya herhangi bir başkasına eski eser ticareti için izin verildi mi?” Bütün bunlar olurken doğayı ve çevreyi seven insanlar ne yapıyor? Bu değerleri korumak için harekete geçecek kimse yok mu şu Kıbrıs’ın kuzeyinde?

Lafta var!

Bir “Çevre Koruma Derneği”miz var. Başkanı Sayın Dr. Eray Deliceırmak. Bu dernek büyük ümitlerle kurulmuştu. Şimdilerdeyse neredeyse ismi var cismi yok! Zaman zaman gazete ve radyolarda başkanın yayınladığı mesajlardan başka hiçbir varlık göstermiyor.

Bir de “Doğayı ve Çevreyi Koruma Hareketi”miz var. Bu hareket de şimdiye kadar, St. Hilarion’a düzenlenen bir piknik gezisi ve geçtiğimiz günlerde Derviş Zorlu imzasıyla yayınlanan birtakım bildiriler dışında hiçbir varlık gösteremiyor.

Şimdilerde Sn. Hakkı Atun’un önderliğinde bir Doğal ve Tarihi Çevreyi Koruma Vakfı kurulacağı söyleniyor. Hayırlısı olsun diyelim!

Ancak bugüne dek yaşanan deneyimler gösteriyor ki, doğayı ve çevreyi korumak pasif eylemlerle, gazete sayfalarını doldurmakla olmuyor. Aktif ve etkin tedbirler alınmalıdır. Dünyanın başka yerlerinde çevreci gruplar yaşamlarını bile tehlikeye atarak plansız ve zararlı gelişmelere engel olmaya çalışıyorlar.

Bizde de aktif eylem şarttır. Çevreciler olarak Demirhan’daki eski tren istasyonu binasına giderek dozerlere engel olmalı, çift şeritli otoban tipindeki yolun yeni yapılacak kısmının, bu binanın ve okaliptüs ağaçlarının arkasından geçirilmesini talep etmeliydik.

Keza Asil Nadir’in Alagadi ve Davlos’ta Çin Seddi gibi çektiği ve beton temellerle sağlamlaştırdığı tel çitlerin yarattığı çirkin görünüme karşı mücadele etmenin en etkin yolu, bu çitlerin önüne kale gibi dikilmek olmalıydı.

Doğa ve çevre tahribatının her türlüsüne karşı, benzer aktif mücadele yöntemleri geliştirilebilir. Henüz çok geç olmadan harekete geçmeliyiz. Bu konuya hassasiyet gösteren herkese çağrıda bulunuyorum. Mevcut çevre örgütleri, konunun ne kadar acil olduğunu göz önüne alarak ortak bir platform oluştursunlar. İlgilenenler bu platforma mutlaka katılsın. Burada mücadele yöntemleri saptansın. Mümkünse tek örgüt çatısı altında birleşelim ve mücadelemizin boyutunu genişletelim.

Aksi takdirde, doğa ve çevre her geçen gün gözlerimizin önünde eriyip giderken, bizler de denetimsiz ilaçlarla üretilen hayvansal ve bitkisel besinlerin içerdiği zehirle kanserden kırılmaya devam edeceğiz.


Demokrat gazetesi, 1 Kasım 1989, Sayı 183.









Yorumlar

Popüler Yayınlar