"Hareket" (!) ...

“Nerede hareket orada bereket!”

Acaba öyle mi?... Hareket olan yerde gerçekten bereket var mı?...

“Hareket” sözcüğü bana son zamanlarda durgunluğu ve bereketsizliği hatırlatır oldu...

- Barış için Kadın Hareketi!...

- Doğayı ve Çevreyi Koruma Hareketi!...

- Kuşları Koruma Hareketi!...

Bunlar ilk çırpıda aklıma gelenler. Daha başkaları da olabilir…

“Hareket” denen olgu yeni bir anlayışın ürünü.

Yenilikçi, demokrat, perestroykacı ve glasnostçu entellerimiz; demokratik merkeziyetçilik ilkesiyle çalışan bir örgütsel yapı istemiyorlar. Dolayısıyla çözümü örgütlenmekte değil, “hareketler” oluşturmakta bulmuşlar.

“Hareket!...” Ne de etkileyici bir söz... Adı büyük içi kovuk!

Güney’de kadınlar yürüyor; Kuzey Kıbrıs sınırlarına dayanıyorlar.

Geçmişte “Barış için geliyoruz” diyerek yürüdüler; şimdiyse Yunan bayraklarıyla yürüyorlar. Öyle veya böyle yürüyorlar ya! Ortada her şeye rağmen bir “hareket” var!

Peki bizdeki “Barış için Kadın Hareketi” ne yapıyor? Bu gelişmelerle ilgili hiçbir tavrı bile yok. Rum kadınların geçmişteki yürüyüşüne nasıl bakıyorlar, son yapılan yürüyüşü nasıl değerlendiriyorlar? Kadınların yürüyüşü karşısında Kıbrıslı Türklerin sınırın öteki tarafında geliştirdikleri tavrı nasıl buluyorlar? TC kökenlilerin taşkınlıkları hakkında ne düşünüyorlar?

Denktaş’ın kadınlarının Luricina tepelerine yürümesi karşısında ne yaptılar?

Hareketmiş! “Denktaş için Kadın Hareketi” var, ama ne yazık ki Kuzey Kıbrıs’ta barış için kadın hareketi yok!

Karpaz’da otelleşme başladı. Turizm tahribatı Kormacit’ten Mağusa’ya kadar tüm sahillere yayıldı.

Her gün onlarca ağaç kesiliyor. Yollar genişletilecek diye, kurtarılması olası olan ağaçlar, asırlık okaliptüsler kökünden sökülüyor.

Tarihi çevre darmadağın; süratle imha ediliyor. Eski eser tahribatı, kaçakçılık ve hırsızlığı had safhada…

“Doğayı ve Çevreyi Koruma Hareketi”nden çıt yok! Onların etkinliği St. Hilarion’da gezi…

“Doğayı ve Çevreyi Gezme Hareketi” bile olamadı bu hareket. Çünkü insan, vicdanı sızlamadan Kuzey Kıbrıs’ta doğayı ve çevreyi gezemez!

Hani eylem?...

Kesilen okaliptüslerin önünde çevrecilerden zincir oluşturup bu kıyıma engel olmak, olayı kitlesel ve aktif olarak protesto etmek kimsenin aklına gelmiyor! Karpaz bölgesinin, hiç değilse Blue Sea Otel’in doğusundan itibaren bir doğa parkına dönüştürülmesi ve koruma altına alınması için hiçbir çaba yok.

Kaplumbağaların korunması için en ufak bir girişim yok. En büyük üreme alanları Asil Nadir’in elinde. Kıbrıs’ın kaderi gibi kaplumbağaların kaderi de Asil’in tekelinde!

“Kuşları Koruma Hareketi”ymiş! Sanki kuşları koruma, doğayı ve çevreyi koruma olayının dışında… Sanki doğayı ve çevreyi koruma “hareketi” artık yetmemeye, kabına sığamamaya başladı da bu “hareketi” daha özgün dallara ayırıyoruz!

Aslında “hareket” denen şey, hareketsizliğin örgütlenmesinden, entel tembelliğin, yılışıklığın saklanmasından başka bir şey değildir.

Eylem istiyoruz, eylem!...


Demokrat gazetesi, 2 Ağustos 1989, Sayı: 173.

Yorumlar

Popüler Yayınlar