Devrimcilerin, Sosyalist ve Komünistlerin Görevi


Kapitalizmin tekelci aşaması kapitalizmi dönüşüme zorlar... Üretici güçler öyle bir aşamaya ulaşmıştır ki, bunun ötesi artık farklı üretim ilişkilerini şart koşmaktadır.


Bildiğimiz üzere, kapitalizmin tekelci aşamasının temel yasası maksimum kardır. Bunun gerçekleşebilmesi için üretim araçları özel mülkiyet altında olmalı ve çalışanların maksimum düzeyde sömürülebilmesi için gereken her türlü önlem alınıp ihtiyaç duyulan her yola başvurulmalıdır.

İşte bu yapıyla, üretici güçlerin geldiği nokta derin ve uzlaştırılamaz bir zıtlık oluşturur. Toplumsallaştırılan üretime denk gelebilecek olan, üretimle uyumlu bir paylaşım veya mülkiyet şekli şart olur; ki bu da toplumsal mülkiyettir. Bilerek “sosyalizm” kelimesini kullanmadım. Çünkü ve maalesef “sosyalizm” dendiğinde, ekonomiden bağımsız, duygusal çağrışımlar akla gelmektedir. Bu, bilimsel olmayan küçük burjuva sosyalistlerinin bir mirasıdır. Bu miras yerle bir edilmek zorundadır. Sosyalizmin, her şeyden önce bir ekonomik yönetsel sistemdir. Sosyalizm, üretim araçlarının mülkiyetinin burjuva bireylerden tedricen toplumun eline geçişin, oradan da sınıfsız, sömürüsüz bir toplumsal yapının inşasını sağlayacak olan bir geçiş düzenidir. Tüm bunların olabilmesi için, öncelikle iktidarın proletaryanın, işçi sınıfının elinde olması gerekir.

İşte kapitalizm bu kaçınılmazı, bu mukadderatı önlemek için her yola başvurmaktadır. Günümüzde tekelci kapitalizmin elinde bu düzeni devam ettirebilmek için baskı, şiddet, komplo ve savaştan başka araç kalmamıştır.

Çevrenize bakın; örneğin Orta Doğu (Irak-Suriye-Libya vs) kan gölüne döndürülmüştür. Uygulanmadık vahşet kalmamıştır. Ulusal talepler, kaba güçle, baskı ve şiddetle bastırılmaktadır. Türkiye'de Kürt sorunu, İspanya'da Katalan sorunu, ya da Kıbrıs sorunu hep şiddet, entrika ve vahşetle çözülmeye çalışılmaktadır. Yok başka çareleri! Onlara bırakılırsa bu şekilde çözmeye çalışıyorlar. Bir müddet sonra güçsüz güçlenecek, ve ilk fırsatta, sorunu kendi lehine çözmek için bu kez o da ötekine vahşet uygulayacak. Tıpkı Ermenistan-Azerbaycan örneğinde olduğu gibi!

Bu nedenlerden dolayı, diyoruz ki:

1. Ekonomisini düzeltmek isteyen uluslar, toplumlar veya halklar, burjuva sistemden, emperyalizmden, onun ekonomik sömürü ve kriz sisteminden, burjuva mülkiyet ilişkilerinden kurtulmak zorundadır.

2. Ulusal sorunlarını çözmek isteyen uluslar, toplumlar veya halklar, burjuva sistemden, emperyalizmden, onun baskı, şiddet ve savaş sisteminden kurtulmak zorundadır.

3. Egemenliğini korumak ve özgürleşmek isteyen uluslar, toplumlar veya halklar, halkın egemenliğini yeşil dolarlar için başka devletlere satan, özgürlük denince zengin olma özgürlüğünden başka bir şey anlamayan burjuvaziden, onun halka ihanet düzeninden kurtulmak zorundadır.

İşte bu koşullarda seçime gittik ve halkımız böylesi burjuva-emperyalist siyasetlere onay vermeye zorlandı. Onlar, sadece bildiğimiz burjuva siyaset ve siyasetçiler tarafından zorlanmadı. Aynı zamanda da, kendine solcu, devrimci, sosyalist hatta komünist diyen yapılar tarafından da zorlandı. Falan aday seçimi kazanırsa egemenliklerini, filan aday kazanırsa özgürlüklerini kazanacaklarına inandırılarak aldatıldılar. Bu çabalar, kişi veya örgüt farkında olmasa da, emperyalizmi, o çürümüş vahşi yapıyı ayakta tutmaya yarar...

Halbuki devrimcilerin, sosyalist ve komünistlerin görevi emperyalizmi ayakta tutmak değil, onu yıkmak için uğraşmaktır. Burjuva siyasetlere karşı sosyalist alternatif siyasetlerle karşılık vermektir. Sadece seçimlerde değil, her platformda...

21 Kasım 2020, Avrupa gazetesi



Yorumlar

Popüler Yayınlar