Ekim Devrimi'nden Öğrenmek Yenmeyi Öğrenmektir! (2)

“20. yüzyıl, eski kapitalizmin yeni kapitalizme, genel olarak sermaye egemenliğinin mali sermaye egemenliğine dönüştüğü bir dönüm noktasıdır” tespitini yapan Lenin, bu yeni kapitalizmin temel özelliklerini ise şöyle tanımlar:


“1) Üretimin ve sermayenin yoğunlaşması, ekonomik yaşamda tayin edici rol oynayan tekelleri yaratacak kadar yüksek bir seviyeye ulaşmıştır.

2) Banka sermayesi sanayi sermayesi ile iç içe geçmiş ve bu "mali sermaye" temelinde bir mali oligarşi oluşmuştur.

3) Meta ihracından farklı olarak sermaye ihracı özel bir önem kazanmıştır.

4) Dünyayı aralarında paylaşan uluslararası kapitalist birlikler oluşmuştur.

5) Kapitalist büyük güçler tarafından dünyanın teritoryal paylaşımı tamamlanmıştır.”

Lenin bu çözümlemeden yola çıkarak, Proleter Devrim Teorisini geliştirdi.

Bu teori üç temel tezden yola çıkar:

a) İleri kapitalist ülkelerde mali sermayenin hâkimiyeti. Bu, emek-sermaye çelişkisini son sınırlarına kadar keskinleştirir. Bu çelişki ise yalnızca proleter-sosyalist devrimle çözülebilir.

b) Sömürge ve bağımlı ülkelere sermaye ihracının artması, kapitalizmin bir dünya sistemine dönüşmesi, dünya nüfusunu iki kampa ayırdı: Bir yanda bir avuç “ileri kapitalist” ülke, diğer yanda bunlar tarafından ezilip sömürülen sömürge ve bağımlı ülkelerin oluşturduğu büyük çoğunluk. Emperyalizmle ezilen halklar arasındaki derinleşen çelişme, yalnızca anti- emperyalist demokratik devrimlerle çözülebilir.

c) Kapitalist ülkelerin eşitsiz gelişimi temelinde dünyanın yeniden paylaşılması için yürütülen çılgınca mücadele, ve bozulan dengeyi yeniden sağlamanın tek aracı olarak emperyalist savaşlar. Kapitalistlerin kendi aralarındaki bu çelişkiler, bu “üçüncü cephe”, emperyalizmi zayıflatır.

Lenin bunlara dayanarak “emperyalizm altında savaşların kaçınılmazlığı ve emperyalizmin dünya cephesine karşı Avrupa’daki proleter devrim ile [Bugün: Emperyalist ülkelerde proleter sosyalist devrimler ile] Doğudaki sömürge devrimi [Bugün: Emperyalizme bağımlı ya da yarı sömürge ülkelerde anti emperyalist-demokratik devrimler, işgal altındaki ülkelerde ulusal kurtuluş devrimleri] arasında birleşik dünya devrim cephesi koalisyonunun kaçınılmazlığı” tespitlerini yapar ve su sonuca varır: “Emperyalizm sosyalist devrimin arifesidir.”

 Lenin artık devrimin emperyalist dünya sistemi içinde bir devrim olarak düşünülmesi gerektiğini, emperyalist zincirin en zayıf halkasından kırılacağı teorisini geliştirir. Olgular temelinde o dönemde Rusya’nın emperyalizmin en zayıf halkası olduğunu ortaya koyar.

Ekim Devriminden bu yana yüz üç yıl geçti. Bu yüz üç yıl içinde birçok değişiklik oldu. Sermayenin merkezileşmesi ve enternasyonalleşmesi büyük boyutlara ulaştı. Emperyalist tekellerin ve mali sermayenin egemenliği, bugün her zamankinden daha açık ve daha güçlü, emperyalist kapitalizmin asalaklığı ise çok daha fazla görülür hale geldi. Fakat emperyalizmin özü değişmedi: “Tekeller, oligarşi, özgürlük eğilimi yerine egemenlik eğilimi; sayıları gitgide artan küçük ya da zayıf ulusların, zengin ya da güçlü birkaç ulus tarafından sömürülmesi … asalak ve çürüyen kapitalizm.”...

Biz hâlâ emperyalizm çağında yaşıyoruz. Emperyalizmdeki güncel gelişmeler onun özüne ait değişiklikler değildir. O, evet asalak ve çürüyen kapitalizmdir, fakat hâlâ canlıdır. Onun sonu da kendiliğinden gelmeyecektir. Onun sonunu yalnızca proletarya önderliğinde değişik devrimlerin sonucu olan proleter dünya devrimi getirebilir ve getirecektir. Bunun için Lenin’in emperyalizm ve proleter devrimi öğretisine ihtiyacımız vardır. Yalnızca ona dayanarak zafer kazanabiliriz. 

 

(Bu yazıda Bolşevik Mücadele dergisinden geniş ölçüde yararlanılmıştır.)

10 Kasım 2020, Avrupa gazetesi 

Yorumlar

Popüler Yayınlar