Zamanı Gelmedi mi?...




Kıbrıslı Türklerin iradesinin baskı altında olduğu, hiçbir seçimin müdahalesiz yapılmadığı herkesin malumudur! Son cumhurbaşkanlığı seçimleri de Türkiye egemenlerinin kararları doğrultusunda sonuçlandırılmıştır. Fakat bu sefer ayrıntıda önemli bir fark vardır. Bugüne kadarki TC yönetimleri baskı ve müdahalelerini ellerinden geldiğince saklamaya, demokratik olarak yutturmaya çalışmıştır. 1983 yılında, KKTC'nin ilanı sırasında bile bunu sanki Kıbrıslı Türklerin kendi kararıymış gibi yutturmuslardı. Halbuki bugünki Türkiye'nin karanlık yüzü AKP, müdahalelerini çok açık bir şekilde yapmaktadır. O kadar ki, ülke yönetimindeki işbirlikçilerinin kimler olacağını belirlemekle kalmayıp, partilerin kimler tarafından yönetileceğini de belirleyecek kadar ileri gitmiştir.

Bu durum Kıbrıs Türk toplumu içerisinde sağ kesim dahil, ciddiye alınması gereken bir tepkiye yol açmıştır.

Bu tepki "Demokrasi ve İrade" Platformu adında yeni bir oluşum yaratmıştır. Bu platformun talebi ise halkın demokrasisine ve iradesine sahip çıkmak! Yerinde bir talep! Fakat iyice anlamamız gereken bir nokta var! Müdahale sadece seçimler üzerinden yapılmamaktadır. İrademiz ve demokrasimiz sadece seçimlere yapılan müdahalelerle engellenmemektedir.

Kıbrıs'ta barış isteyenler, demokrasi isteyenler, iradenin Kıbrıs Türk halkında olmasını isteyenler ve iç işlerimize müdahale edilmemesini isteyenler, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile yüzleşmek zorundadırlar.

1950’lerden bu yana TC devleti, Kıbrıs Türk siyasal yaşamına sürekli bir şekilde müdahale etmiştir.

1974'te darbeyle yıkılan Kıbrıs Cumhuriyeti devletini ve ülkesini işgal ederek ikiye bölmüş, kendine bağlı kukla devletler yaratarak ayrılığı perçinlemiştir. Bu bir MÜDAHALE idi.

Yarattığı bu göstermelik devletin ekonomisini, kendi para birimini dayatarak ve Merkez Bankası'nın kontrolünü gasp ederek tamamıyla kontrolü altına alıp, bu ekonomik kontrol aracılığıyla hem ekonomik açıdan halkı yoksulluğa itmiş, hem de siyasal açıdan tehdit unsuru olarak kullanagelmiştir. Bu da bir MÜDAHALE idi.

Anayasaya eklediği geçici onuncu madde ile güvenlik erkini kendi kontrolüne almıştır. Bu da bir MÜDAHALE idi.

Tüm bunları “müdahale” olarak değerlendirmeyip, "müdahale"yi sadece seçimlere karışma olarak algılamak halkı kandırmaktır. Daha da vahimi, tüm bunları kabullenmek ve sindirmektir ki, bu durumda TC'nin müdahalelerinden kurtulmak imkansız hale gelmekte ve yeni müdahalelere zemin hazırlanmaktadır.

Ayrıca Kıbrıs'ta iradesi gasp edilen yalnız Kıbrıs Türkleri değildir. Kıbrıs Rumlarının da iradesi gasp edilmiştir. Bu iradeyi gasp eden sadece Ankara’daki emperyalistler değildir. Kıbrıs'ta "egemen" üsleri bulunan İngiltere, göbekten bağımlı olduğu ABD emperyalistleri ile birlikte, bir bütün olarak Kıbrıs halkının iradesini gasp etmektedir.

Demokrasi ve İrade Hareketi, uluslararası alanda ses getirici olmak istiyorsa, bu gerçekleri dikkate almak zorundadır. Aksi takdirde irade ve demokrasinin bizde olmadığı gerçeğinin gizlenmesine katkıda bulunmaktan başka bir işe yaramayacaklardır!

Kıbrıs Halkı olarak hem AKP gericiliginin hem de diğer burjuva emperyalist güçlerin tahakkümünü reddetmeliyiz.

*

Tayyip Erdoğan Maraş'ta piknik yapacakmış! Bana göre az gelişmiş ülkenin az gelişmiş bir provokasyonu... Tıpkı dağlardaki bayrak provokasyonu gibi! Bu ucuz provokasyona konsantre olduk, asıl büyük resmi gözden kaçırıyoruz!

İngiltere ve Fransa, Kıbrıs açıklarında ve üs topraklarında, en modern savaş araç ve gereçleriyle gelecekteki muhtemel savaşlar için tatbikat yapıyor...

Kuzey Kıbrıs'ta yapılan ve halkın iradesinin yerle bir edildiği seçimlerin sonuçlarını, "yasa dışı" dedikleri KKTC'yi tanımamalarına rağmen, adeta Ankara'ya destek verircesine ve de alelacele, ABD, İngiltere, AB ve Kıbrıs Cumhuriyeti tanıdı ve selamladı. Böyle bir ortamda eğer samimi olarak Kıbrıs Türkünün iradesine sahip çıkması gerektiğini düşünüyorsak, anti-emperyalist bir siyasi mücadeleye kafa yormamızın artık zamanı gelmedi mi?...

14 Kasım 2020, Avrupa gazetesi



Yorumlar

Popüler Yayınlar