Emperyalizmin karanlığından kurtulmak...
Rusya’da 1917 Ekiminde gerçekleşen devrim, dünya politik ve ekonomik sahnesinde emperyalizmin tek güç olduğu dönemi sona erdirmişti. Sosyalist bir devletin ortaya çıkması, dünya tarihinde ilk kez ulusal kurtuluş devrimlerinin güvenebileceği sağlam bir müttefik yarattı. Dünya sosyalist sisteminin varlığı, ezilen halklar için kararlı ve güvenilir bir müttefik oluşturdu.
Sosyalist sistem gezegenimizdeki güçler dizilimini ilerici güçler yararına değiştirerek, dünyanın geleceğini belirleyebilecek bir niteliğe eriştirdi. Bu dönemde, kapitalist emperyalist ülkelerde, işçi sınıfının devrimci hareketleri ve bağımlı ve sömürge ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketleri ile sosyalist ülkeler arasında güçlü bir dayanışma ortaya çıktı.
Bu ilişkilerde belirleyici yan, sosyalist devrime ve sosyalist ülkelere karşı takınılan tutum olmuştur. Sosyalist devletlere karşı saldırı politikası, kaçınılmaz olarak tüm işçi hareketleriyle ulusal kurtuluş hareketlerine karşı da saldırıya dönüşmekteydi.
İkinci Dünya Savaşı'nda ve sonrasındaki gelişmeler gösterdi ki, en ileri uluslar bile emperyalizm şartlarında bağımsızlığını kaybedebilir. Yani kendileri emperyalist olan ulusların bile milli bağımsızlığının tek garantisi emperyalizmin yıkılmasıdır.
Milli finans oligarkları, milli burjuvazi ve milli feodaller, kendi halklarini ulusal baskıdan kurtarma peşinde değildir... Onlar, halkın alın terinden azami kar elde etmek, imtiyaz ve sermayelerini koruma özgürlüğü peşindedir.
Amerikan emperyalizminin tüm dünya uluslarını köleleştirme ve ulusları savaşlarla yıkma siyasetine karşı savaşan tek temel güç, komünistler ve işçiler önderliğindeki halk kitleleridir. Milli bağımsızlığı ancak bu güçler sağlayabilir, ve emperyalizme karşı uluslar ve ülkeler ittifakını oluşturarak garanti altına alabilir.
Emperyalizmle bağları koparmadan, mahalli burjuvazi devrilmeden, ve iktidar bu ulusların emekçi kitlelerinin eline geçmeden, ezilen ulusların kurtuluşu hayal bile edilemez...
İçinde bulunduğumuz aşama, uluslararası ilişkilerde Ekim Devrimi öncesine geri dönüş aşamasıdır... Fakat uluslararası ilişkilerin düzenlenmesindeki bu geri dönüş, basitçe Ekim Devrimi öncesine, SSCB öncesine bir geri dönüş değildir...
Emperyalizmin genel krizi, gericiliği barbarlığa taşıyan boyutlara ulaşmıştır... Gerek ekonomide, gerek siyasette kriz yönetimi genel yönetim tarzı olarak devrededir. Milletler arası ilişkilerde kanun ve düzen tanınmamakta, krizler silahla empoze edilip yine silahla düzenlenmektedir. Tüm burjuvalar ne kendi milletlerine demokrasi sunabilmekte, ne de kendi milletlerinin özgürlüğünü koruyabilmektedir.
Bu dönem, milli burjuvalar ve feodallerin komünizmin zaferini önlemek için emperyalizme tam teslimiyeti dönemidir... Emperyalizmin bunaltıcı ve yıkıcı baskıları karşısında bile, onlar emperyalist sistemi yıkmamak ve korumak için ellerinden geleni yapmaktadır. Kendi yıkımları ve hatta emperyalizm tarafından katledilmeleri pahasına, ülkelerinin ve milletlerinin barbarlığa sürüklenmesi pahasına bile olsa, komünizm ve emperyalizm arasında, emperyalizmin zaferini seçmektedirler. Komünizmin kaçınılmaz zaferine karşı, emperyalizmin hegemonyasına ve korumasına sığınmaktadırlar. Milletlerinin özgürlüğünü emperyalizme satmaktadırlar. Milletleri saflarında doğrudan demokrasi aşamasına taşınması gereken demokrasiyi, bireysel özgürlük ve hakları, uluslar ve ülkeler arasında barışı, emperyalizmin savaş politikasına kurban etmektedirler.
Burjuva toplum, ulusal sorunun çözümünde tamamen hileli müflistir. Bu siyasi ve toplumsal şartlarda, komünizm, milletler sorunu dahil tüm sorunların çözümünde tek alternatif olarak kendini empoze etmektedir... Üretim teknolojisinde mikro-çiplerin devreye girmesiyle ortaya çıkan devrim, bu zorunluluğun bir başka açıdan ıspatını oluşturmaktadır.
Evet, SSCB'de kapitalizmin restorasyonunun gerçekleştirilmesiyle komünizmin geçici olarak yenilgisi kesindir... Ama komünizme duyulan ihtiyaç ve komünizm için şartlar, hiçbir dönemde bugünkü kadar belirgin olmamıştır...
Dünyamızın ve insanlığın içinde bulunduğu bu karanlık durumdan kurtarılması, uluslararası proletarya ve ezilen halkların önünde duran bir görevdir. Kuşkusuz bu mücadele komünist parti ve örgütlerin önderliğinde başarıya ulaştırılabilir.
Sosyalist sistem gezegenimizdeki güçler dizilimini ilerici güçler yararına değiştirerek, dünyanın geleceğini belirleyebilecek bir niteliğe eriştirdi. Bu dönemde, kapitalist emperyalist ülkelerde, işçi sınıfının devrimci hareketleri ve bağımlı ve sömürge ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketleri ile sosyalist ülkeler arasında güçlü bir dayanışma ortaya çıktı.
Bu ilişkilerde belirleyici yan, sosyalist devrime ve sosyalist ülkelere karşı takınılan tutum olmuştur. Sosyalist devletlere karşı saldırı politikası, kaçınılmaz olarak tüm işçi hareketleriyle ulusal kurtuluş hareketlerine karşı da saldırıya dönüşmekteydi.
İkinci Dünya Savaşı'nda ve sonrasındaki gelişmeler gösterdi ki, en ileri uluslar bile emperyalizm şartlarında bağımsızlığını kaybedebilir. Yani kendileri emperyalist olan ulusların bile milli bağımsızlığının tek garantisi emperyalizmin yıkılmasıdır.
Milli finans oligarkları, milli burjuvazi ve milli feodaller, kendi halklarini ulusal baskıdan kurtarma peşinde değildir... Onlar, halkın alın terinden azami kar elde etmek, imtiyaz ve sermayelerini koruma özgürlüğü peşindedir.
Amerikan emperyalizminin tüm dünya uluslarını köleleştirme ve ulusları savaşlarla yıkma siyasetine karşı savaşan tek temel güç, komünistler ve işçiler önderliğindeki halk kitleleridir. Milli bağımsızlığı ancak bu güçler sağlayabilir, ve emperyalizme karşı uluslar ve ülkeler ittifakını oluşturarak garanti altına alabilir.
Emperyalizmle bağları koparmadan, mahalli burjuvazi devrilmeden, ve iktidar bu ulusların emekçi kitlelerinin eline geçmeden, ezilen ulusların kurtuluşu hayal bile edilemez...
İçinde bulunduğumuz aşama, uluslararası ilişkilerde Ekim Devrimi öncesine geri dönüş aşamasıdır... Fakat uluslararası ilişkilerin düzenlenmesindeki bu geri dönüş, basitçe Ekim Devrimi öncesine, SSCB öncesine bir geri dönüş değildir...
Emperyalizmin genel krizi, gericiliği barbarlığa taşıyan boyutlara ulaşmıştır... Gerek ekonomide, gerek siyasette kriz yönetimi genel yönetim tarzı olarak devrededir. Milletler arası ilişkilerde kanun ve düzen tanınmamakta, krizler silahla empoze edilip yine silahla düzenlenmektedir. Tüm burjuvalar ne kendi milletlerine demokrasi sunabilmekte, ne de kendi milletlerinin özgürlüğünü koruyabilmektedir.
Bu dönem, milli burjuvalar ve feodallerin komünizmin zaferini önlemek için emperyalizme tam teslimiyeti dönemidir... Emperyalizmin bunaltıcı ve yıkıcı baskıları karşısında bile, onlar emperyalist sistemi yıkmamak ve korumak için ellerinden geleni yapmaktadır. Kendi yıkımları ve hatta emperyalizm tarafından katledilmeleri pahasına, ülkelerinin ve milletlerinin barbarlığa sürüklenmesi pahasına bile olsa, komünizm ve emperyalizm arasında, emperyalizmin zaferini seçmektedirler. Komünizmin kaçınılmaz zaferine karşı, emperyalizmin hegemonyasına ve korumasına sığınmaktadırlar. Milletlerinin özgürlüğünü emperyalizme satmaktadırlar. Milletleri saflarında doğrudan demokrasi aşamasına taşınması gereken demokrasiyi, bireysel özgürlük ve hakları, uluslar ve ülkeler arasında barışı, emperyalizmin savaş politikasına kurban etmektedirler.
Burjuva toplum, ulusal sorunun çözümünde tamamen hileli müflistir. Bu siyasi ve toplumsal şartlarda, komünizm, milletler sorunu dahil tüm sorunların çözümünde tek alternatif olarak kendini empoze etmektedir... Üretim teknolojisinde mikro-çiplerin devreye girmesiyle ortaya çıkan devrim, bu zorunluluğun bir başka açıdan ıspatını oluşturmaktadır.
Evet, SSCB'de kapitalizmin restorasyonunun gerçekleştirilmesiyle komünizmin geçici olarak yenilgisi kesindir... Ama komünizme duyulan ihtiyaç ve komünizm için şartlar, hiçbir dönemde bugünkü kadar belirgin olmamıştır...
Dünyamızın ve insanlığın içinde bulunduğu bu karanlık durumdan kurtarılması, uluslararası proletarya ve ezilen halkların önünde duran bir görevdir. Kuşkusuz bu mücadele komünist parti ve örgütlerin önderliğinde başarıya ulaştırılabilir.
15 Şubat 2022, Avrupa gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder