Yeni bir emperyalist savaş tehlikesi ve kurtuluş yolları (2)
Emperyalist sistemin patlama yapacak bir krizin eşiğinde olduğunu tespit etmek ve bunu önlemenin yollarına kafa yormak durumundayız. Bu krizi önlemenin, geciktirmenin ve hafifletebilmenin, emperyalist düzen koşullarında tek bir yolu vardır; o da savaş çıkarmaktır. Emperyalist güçler topyekün bir ekonomik kriz tehlikesinin bilincinde olup, işte bu krizi önlemek için savaşları planlıyorlar. ABD ve İngiltere bu krizin patlamasını geciktirmek için dünyanın her köşesinde savaşlar tezgâhlıyor! Almanya, Fransa ve Japonya da aynı gemide oldukları için, tüm karşı durma ve kopma çabalarına rağmen onlar da bu duruma uyum gösteriyor. Çünkü büyük patlamayı, krizi önleyemezlerse, hepsi de bundan fena halde etkilenir!
Batılı emperyalistlerin gönlünde yatan aslan, Rusya ve Çin’i, Ukrayna ve Polonya ile savaştırmak; o olmazsa Japonya, Filipinler, Endonezya ve Vietnam’da savaşlar çıkarmaktır. Bunun mantığı ise, bu ülkeleri savaştırarak, fırsat buldukça arabulucu rolünde tepelerine binmektir.
Kuşkusuz bir füze savaşı ve nükleer savaş insanlık için çok tehlikeli. Ama emperyalist burjuvazinin benden sonrası tufan mantığı, bu tehditleri de umursamamaya, "görelim bakalım ne olursa olsun"a doğru gelişebilir.
Böylesi bir savaş felaketini önlemenin sorumluluğu, Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, Japon ve Rus/Çin işçileri başta olmak üzere, tüm dünya proletaryasının üzerindedir. Büyük emperyalist güçlerin işçi sınıfları kımıldamaz ve ülkelerinde rejim değişikliği yapmazlarsa işimiz iş! Barbarlığın dik âlâsı, nükleerli barbarlık kapıya dayanmış durumda!
Bu gerçekleri dikkate almadan tek tek ülkelerde "devrimcilik" yapmak biraz komik geliyor bana. Ancak bunları dikkate alan bir yaklaşımla devrimci mücadele örgütlenebilir ve başarıya ulaştırılabilir. Aksi takdirde emperyalist barbarlığın tam bir vahşete dönüşmesine tanık olabiliriz.
İşin bu yönüne iyi kafa yormak zorundayız. İşleri dünya çapında ele almamak kadar zararlı bir yaklaşım olamaz. Ne yazık ki etrafta bulunan "çok devrimcilerin" hepsi de proleter enternasyonalizmini göz ardı etmekte ve işleri tekil ülkelerle kısıtlamaktadır. Üstelik bunlar arasında, bilgisayar ve mikroçiplerin önemini de devre dışı tutanlar var. Devrimci mücadele bunların ağzında tam bir kuru gevezeliğe dönüşüyor ve bu da devrimi imkansız kılıyor.
Emperyalizm son dönemde Saddam ve Kaddafileri, 1980'lerde şahları (İran), Suhartoları (Endonezya-Filipinler) ve Marcosları (Kongo) yiyip bitirdi... Bu tür ülkeleri yönetenler hem bunların farkında, yani kendilerinin de çıtır çıtır yenebileceginin farkında, hem de bir çıkış yolu göremeyip debeleniyorlar.
Oysa tüm dikkatler büyük baş hayvanlara, yani ABD ve Britanya gibi en büyük emperyalist güçlere yöneltilmeli! ABD ve Britanya işçilerine ulaşabilecek tek düşünce akımı ise komünizmdir. ABD, Britanya ve diğer büyük emperyalist güçlerin işçi sınıfları, sınıf bilinçli hale gelmedikçe, bu emperyalistleri savaş yoluyla yenmek imkansızdır; yenilemezler! ABD-Britanya emperyalizmini savaş yoluyla Rusya ve Çin de yenemez. Yenişemezler! Sadece hep birlikte dünyayı yok ederler!
İşler hakikaten "ya o ya da bu" konumunda... Yani ya komünizm ya da barbarlık... Nükleer barbarlığın ta kendisi kapıdan gözüküyor. Enternasyonalizmin belirleyici özelliği iyice ortaya çıkmış durumda. ABD, Britanya, Almanya, Fransa, Japonya, Rusya ve Çin işçileri hareketlenmezse, başta ABD olmak üzere dünyayı hiç de iyi şeyler beklemiyor...
Bu anlamda da uluslararası bir propaganda-ajitasyon-örgütlenme ağı için çalışmalıyız. En azından çabalamış oluruz. Ama bu yereli ihmal etmemizi gerektirmez. Tersine bu ikisi birbirini tamamlamak zorunda. Başka nasıl olacak ki?...
Batılı emperyalistlerin gönlünde yatan aslan, Rusya ve Çin’i, Ukrayna ve Polonya ile savaştırmak; o olmazsa Japonya, Filipinler, Endonezya ve Vietnam’da savaşlar çıkarmaktır. Bunun mantığı ise, bu ülkeleri savaştırarak, fırsat buldukça arabulucu rolünde tepelerine binmektir.
Kuşkusuz bir füze savaşı ve nükleer savaş insanlık için çok tehlikeli. Ama emperyalist burjuvazinin benden sonrası tufan mantığı, bu tehditleri de umursamamaya, "görelim bakalım ne olursa olsun"a doğru gelişebilir.
Böylesi bir savaş felaketini önlemenin sorumluluğu, Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, Japon ve Rus/Çin işçileri başta olmak üzere, tüm dünya proletaryasının üzerindedir. Büyük emperyalist güçlerin işçi sınıfları kımıldamaz ve ülkelerinde rejim değişikliği yapmazlarsa işimiz iş! Barbarlığın dik âlâsı, nükleerli barbarlık kapıya dayanmış durumda!
Bu gerçekleri dikkate almadan tek tek ülkelerde "devrimcilik" yapmak biraz komik geliyor bana. Ancak bunları dikkate alan bir yaklaşımla devrimci mücadele örgütlenebilir ve başarıya ulaştırılabilir. Aksi takdirde emperyalist barbarlığın tam bir vahşete dönüşmesine tanık olabiliriz.
İşin bu yönüne iyi kafa yormak zorundayız. İşleri dünya çapında ele almamak kadar zararlı bir yaklaşım olamaz. Ne yazık ki etrafta bulunan "çok devrimcilerin" hepsi de proleter enternasyonalizmini göz ardı etmekte ve işleri tekil ülkelerle kısıtlamaktadır. Üstelik bunlar arasında, bilgisayar ve mikroçiplerin önemini de devre dışı tutanlar var. Devrimci mücadele bunların ağzında tam bir kuru gevezeliğe dönüşüyor ve bu da devrimi imkansız kılıyor.
Emperyalizm son dönemde Saddam ve Kaddafileri, 1980'lerde şahları (İran), Suhartoları (Endonezya-Filipinler) ve Marcosları (Kongo) yiyip bitirdi... Bu tür ülkeleri yönetenler hem bunların farkında, yani kendilerinin de çıtır çıtır yenebileceginin farkında, hem de bir çıkış yolu göremeyip debeleniyorlar.
Oysa tüm dikkatler büyük baş hayvanlara, yani ABD ve Britanya gibi en büyük emperyalist güçlere yöneltilmeli! ABD ve Britanya işçilerine ulaşabilecek tek düşünce akımı ise komünizmdir. ABD, Britanya ve diğer büyük emperyalist güçlerin işçi sınıfları, sınıf bilinçli hale gelmedikçe, bu emperyalistleri savaş yoluyla yenmek imkansızdır; yenilemezler! ABD-Britanya emperyalizmini savaş yoluyla Rusya ve Çin de yenemez. Yenişemezler! Sadece hep birlikte dünyayı yok ederler!
İşler hakikaten "ya o ya da bu" konumunda... Yani ya komünizm ya da barbarlık... Nükleer barbarlığın ta kendisi kapıdan gözüküyor. Enternasyonalizmin belirleyici özelliği iyice ortaya çıkmış durumda. ABD, Britanya, Almanya, Fransa, Japonya, Rusya ve Çin işçileri hareketlenmezse, başta ABD olmak üzere dünyayı hiç de iyi şeyler beklemiyor...
Bu anlamda da uluslararası bir propaganda-ajitasyon-örgütlenme ağı için çalışmalıyız. En azından çabalamış oluruz. Ama bu yereli ihmal etmemizi gerektirmez. Tersine bu ikisi birbirini tamamlamak zorunda. Başka nasıl olacak ki?...
Yorumlar
Yorum Gönder