Halkın İstemediği Hiçbir Düzen Ayakta Kalamaz!



Geçen haftaki köşe yazılarımda ülkemiz için ve genelde dünya için devrimci seçeneğin ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Emperyalist kapitalist düzenin halk tarafından yıkılması gerektiğini yazdım. Bunları yazarken gelebilecek tepkileri de bekliyordum...

“Siz ütopyacısınız. Bu söyledikleriniz artık hayal bile değil! Sosyalizm öldü! Sovyetler Birliği bile kapitalizme döndü” ve buna benzer tepkileri duymaya çok alıştım.

Burjuvazinin ilerici ve devrimci bir sınıf olarak olgunlastığı ve feodal aristokrasiye karşı zafer kazandığı 1789 Fransız Devrimi'nden bu yana henüz 231 yıl geçti. Yani iki buçuk asır bile olmadı. Dünya tarihi açısından bu çok kısa bir süredir... Bu kısa sürede kapitalist sistem Fransa’da Paris Komününü, Rusya'da Ekim Devrimi'ni, ardından Doğu Avrupa’da ve Uzak Asya'da demokratik halk cumhuriyetlerini ve Latin Amerika'da Küba devrimini yaşadı.

Özellikle Rusya’da 1953 yılına kadar aksamadan, 1953 yılından sonra da tasfiyeci kliklerin iktidarına rağmen 1990’a kadar sosyalist bir toplumun ve ülkenin inşa edilebileceği deneyimine tanık olduk. Kabul ediyorum, burjuvazinin inatçı direnişiyle karşılaştık ve işçi sınıfı içinden çıkan ihanet şebekeleri yüzünden proleter iktidarları kaybettik. Bu yenilgilerin sınıf mücadelesi içinde normal kabul edilmesi gerekir. Yenilgilere rağmen çok zengin bir bilgi birikimiyle donanmış durumdayız. Sınıf mücadelesi sürmektedir ve kapitalist sistemin ilelebet devam edeceğini kimse iddia edemez.

Günümüzde, gelişen teknoloji sayesinde üretim toplumsallaşmıstır. Fakat üretim araçlarının özel mülkiyeti devam etmektedir. Üretici güçlerdeki gelişim, yani teknoloji, yoğun üretim biçimi, bilgisayar teknolojisi ve beraberinde gelişen otomasyon, üretim araçlarının toplumsal mülkiyete dönüşmesini dayatmaktadır. Ama burjuvazi bunu önlemek için her oyuna, her rezilliğe, her vahşete başvurmaktadır. Teknolojiyi insanlığın çıkarlarına kullanmak yerine, kitle imha silahları üretmek için ve sürekli savaş çıkarmak için kullanmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde yerel savaş görünümü altında emperyalist güçlerin planlayıp başlattığı savaşlar sürmektedir. Bu savaşların er geç büyük güçler arasında da askeri çatışmalara yol açması beklenmeyen bir olgu değildir.

Unutulmamalıdır ki, Paris Komünü Fransa-Prusya savaşında Parisli işçilerin savaşı iç savaşa çevirmesiyle gerçekleşmiştir. Ekim Devrimi, Birinci Dünya Savaşı'nda Bolşeviklerin savaşı Rusya'da iç savaşa çevirmesiyle gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı da Doğu Avrupa ve Uzak Doğu devrimlerine yol açmıştır. Emperyalist dünya çok kırılgandır ve er geç sosyalist devrimlerle çökeceğine inanmamamız için hiçbir neden yoktur.

Tüm burjuva emperyalist devletleri baskıcıdır, katliamcıdır, işkencecidir! Cürüm örgütleridirler! Kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti yapar, kadın satarlar! Rüşvet ve her türlü yolsuzluğun merkezleridirler. En önemlisi açıkça teroristtirler! Bu nedenlerle burjuva kapitalist düzen yıkılmalıdır. Bu düzeni yıkacak biricik güç, örgütlü işçi sınıfı ve emekçi yığınlardır...

Bu tespitler, aslında hiç de hayalci hedefler değildir. Uğruna mücadeleye değer gerçek hedefler bunlardır. Çünkü bu düzen eğer sürüyorsa, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçiler, köylüler ve emekçiler bu düzeni kabullendikleri, ona karşı mücadele etmedikleri için sürmektedir.

İşçilerin, köylülerin ve emekçilerin, yani toplumun büyük çoğunluğunun “Hayır!” dediği bir düzenin yaşama şansı yoktur! İşçiler, köylüler ve tüm emekçiler kendi güçlerinin farkına varmalı, bu gücü kendi iktidarları için örgütlemelidir... İnsanca yaşamak isteyen her emekçi, bu hedefleri önüne koyma ve bu hedefler için mücadele etme yükümlülüğüne sahiptir. Emekçi bunu yapmadığı zaman sömürülmeyi ve ezilmeyi kabul etmiş demektir! Görevimiz bu vahşet düzenini reddetmek ve onu yıkmak için mücadele etmek olmalıdır..


Yorumlar

Popüler Yayınlar