Britanya ve Türkiye Kıskacında Kıbrıs (3)
Asıl dikkat çekmek istediğim nokta şu: Bütün dünya çok ciddi bir kriz içerisindeyken, emperyalistler dikkatlerini halkların temel ihtiyaçları üzerine toplamak yerine silahlanmaya odaklanıyorlar. Bu amaçla projeler geliştiriyorlar ve savaşlar çıkarıyorlar. Türkiye gibi az gelişmiş bir ülke bile bu emperyalist projelerin bir parçasıdır. Hem de öyle bir parçasıdır ki, kendi halkının el emeği göz nurunu emperyalist savaş projeleri için harcamaktadır. Ülkeyi iflasın eşiğine getirecek derecede silahlanmaya ve savaşlara yatırım yapan Türkiye'de, bütçe açıkları giderilemez duruma gelmiştir. Bu nedenle Türk lirası sürekli devalüe edilmektedir. TL’nin devalüe edilmesi Türkiye halkının dolaylı olarak Türk burjuva devleti tarafından vergilendirilmesi ve emeğinin çalınması demektir.
Tüm dünyanın öldürücü bir pandemi ile boğuştuğu bir ortamda halkın sağlığını korumak için para yok, kaynak yok, ama silahlanmaya var!
Bu akıl ve mantık dışı ekonomik yapılanmadan kurtuluşun bir tek yolu vardır; o da Türkiye işçi sınıfının Türk burjuva emperyalist egemen sınıflarını yıkarak ülke yönetimini ele geçirmesidir. Türk burjuvazisinin elinde Türkiye halkı; yokluğa, yoksulluğa, açlığa ve bir avuç gözü doymaz emperyalist sömürgenin çıkarları uğruna haksız savaşlarda ölmeye devam edecektir. İnsanca bir toplumsal düzen, barış ve huzur içinde bir yaşam ancak işçi sınıfının iktidarı ile mümkün olacaktır.
Bize gelince, Ankara'nın bir alt yönetim olarak yönetmekte olduğu Kuzey Kıbrıs'ta bir adım daha ileri giderek, açıkça bölgeyi doğrudan kendine bağlı bir sömürge olarak yönetmeye yöneldiği; seçimlere ve parti kongrelerine kadar her alanda uyguladığı baskı ve müdahaleleri artık gizleme ihtiyacı bile duymaması; emperyalist güçlerden, özellikle de Britanya emperyalizminden aldığı açık destekten kaynaklanmaktadır. Ankara'nın son yıllarda Ortadoğu ve Doğu Akdenizde goftorozlanmasının (cesurluk taşlamasının) temelinde yatan nedenler bunlardır! Ülkemizin "barış ve demokrasi güçleri" olarak bilinen çevreler ise, “Kıbrıs'ta barış engellenemez” diye diye 1950’li yılların bölücü “Taksim” sloganının “iki devletlilik” , “egemen eşitlik” gibi safsatalarla yeniden önümüze sürüldüğü bir noktaya gelmemize pratikte sadece seyirci kaldılar.
Bizi bu noktaya getiren kim? Ankara! Peki Ankara federal çözüm söyleminden, "Annan planına evet" kararından sonra nasıl ve kimin desteğiyle yeniden “taksim” projesine döndü?... Sanırım bu yazı dizisinin tamamını okuyanlar bu sorunun yanıtını da biliyorlar. Özelde Britanya, genelde de Anglo-Amerikan emperyalizminin desteğiyle!
29 Aralık 2020, Avrupa gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder