Halkın emeği devalüasyona kurban edilemez! (1)

Bu devalüasyon denilen şey dolaylı vergiden başka bir şey değildir!

Kim vergilendiriliyor? Halk kitleleri!

Neden vergilendiriliyor halk kitleleri?

Devleti yönetenlerin devlet adına borçlandıkları büyük meblağların ödenebilmesi için vergilendiriliyor.

Peki bu dolaylı vergi haklı ve adil bir vergi mi? Kesinlikle hayır.

Bu vergi değil soygundur.

Devlet yöneticisi görünümü altındaki şehir eşkıyalarının gece gündüz halkın emeğini çalmasının adıdır "devalüasyon".

Türkiye'nin dış borcu milli gelirinin yarısından fazladır. Dış borç milli gelirin yaklaşık yüzde 60’ı kadardır.

Brüt dış borç, ülke içindeki kişi ya da kurumların yabancı ülkelerde yaşayan kişi ya da kurumlara olan borcudur.

Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı kaynaklarına göre, bu yılın ikinci çeyreğinde Türkiye'nin brüt dış borcunun toplamı 446.3 milyar dolardır. Bunun gayri safi milli hasılaya oranı ise yüzde 58.3’tür.

2021 yılının ikinci çeyreği için açıklanan en güncel verilere göre, özel sektörün borcu 240 milyar dolar, TCMB'nin dış borcu 27.1 milyar dolar, kamu sektörünün borcu ise yaklaşık 180 milyar dolardır.

Ülkenin para biriminin değerinin düşürülmesi demek, halk kitlelerinin maaş ve ücretlerine yapılan ödemelerin değerinin düşürülmesi demektir.

10 yıl önce günde 200 TL kazanan bir emekçinin aldığı para 100 Euro'ya denk geliyorsaydı ve TL’nin devalüe edilmesiyle 200 TL 20 Euro değerine düşmüşe, emekçinin alım gücü 80 Euro azalmış demektir. Peki bu 80 Euro nereye gitti? Devletin ve özel sektörün dış borç ödemelerine!

Türk lirası taa Menderes hükümetlerinden bu yana sürekli değer kaybetmektedir.

Bu değer kaybı, görünmez bir elin sürekli olarak cebimize dalması ve gelirimizi, alın terimizi çalması demektir.

Büyüme ve kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek için dış borçlanmadan başka bir yöntem geliştirmeyen egemen Türk burjuvazisi, bu yolla ülkeyi emperyalist sermayeye peşkeş çekmekte ve kendileri de bu soygundan önemli bir pay almaktadır.

Yıllardan beri dur durak bilmeden devam eden bu soyguna bir son veilmelidir.

Bu soyguna son verebilecek tek güç ise Türkiye işçi sınıfı ve emekçileridir.

Patronlar dış borçlanma üzerinden servetlerine servet katarken, emekçi kitleler yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilmektedir.

Türkiye halkı ve Türkiye'ye bağımlı bir uydu ekonomi durumundaki Kuzey Kıbrıs halkının, aldığı maaş ve ücretlerle geçinebilmesi mümkün değildir.

Emekçilerin geçinilebilir bir ücret elde etmesi ancak örgütlü mücadeleyle mümkündür.

Devlet eliyle yürütülen bu soyguna dur diyebilmek için örgütlü mücadele şarttır.

Emeklerimizin devalüasyonlar yoluyla emperyalist burjuvazi ve onun yerli çömezleri tarafından çalınmasını,
ancak bilinçli ve inatçı bir örgütlü mücadeleyle önleyebiliriz.

Ne yazık ki Kıbrıs'ın kuzeyinde ne sendikalardan ne de meclis içindeki siyasi partilerden bu yönde bir çaba göremiyoruz. Meclis içindeki siyasi partileri geçtim. Onların emperyalist sermayeye teslim olmuş iş birlikçiler olduğunu bilmeyen kalmadı.

Ama ya sendikalara ne diyelim?

Çalışanların, işçi ve emekçilerin alın teri ve emeğini devalüasyon denen soyguna kurban etmemek için haydi örgütlü mücadeleye! 

 

27 Kasım 2021, Avrupa gazetesi


Yorumlar

Popüler Yayınlar