Halkın emeği devalüasyona kurban edilemez! (2)
Recep Tayyip Erdoğan nereye koşuyor?...
Bilinçli olarak belirlenmiş bir hedefe doğru mu, yoksa kapasitesinin almadığı ekonomi biliminin ırzına geçerek Türkiye ekonomisini çökertmeye mi?...
Peki ama bunun danışmanları yok mu?... Mutlaka vardır!
O halde belirli bir amaca yönelik olarak ülke ekonomisine müdahale etmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz.
AKP iktidarının ekonomide neyi hedeflediğini anlayabilmek için, birkaç seçenek üzerine düşünmeye çalışıyorum...
AKP iktidarı ekonomide İslamın kurallarını mı uygulamaya çalışıyor?... Yani "faiz haramdır, bu nedenle de kaldırılmalıdır" zihniyetiyle hareket edip faizi sıfırlamaya mı çalışıyorlar?... Oysa bugün büyük emperyalist metropollerdeki bankalarda faiz sistemi geçerli olduğu halde, mevduata sıfır değil eksi faiz veriliyor... Yani sıfır faiz için islami kurallara ihtiyaç yoktur.
Düşük faiz ve yüksek döviz kuru uygulamak suretiyle ithalatı azaltmak, yerli yatırımları teşvik etmek, ve bu suretle ithal mallardaki açığı yerli imalatla ikame etmek mi hedefleniyor?... Peki yıllardır uyguladıkları dış borçlanma ve ithalat üzerinden büyüme politikalarıyla, yerli sanayiinin temel girdilerinin, hammaddelerinin de çok büyük oranda ithal olduğunun farkında değil midir RTE hükümeti?... Bence pekala farkında! Zaten yerli imalatçılar da sürekli artarak değişen kurlar nedeniyle üretimi durdurmak zorunda kaldıklarını, ne yapacaklarını bilemez duruma düştüklerini saklamıyorlar.
Belli ki uygulanan mali politikanın amacı bu da değildir!...
Üretim maliyetlerini azaltmak ve daha rekabet edebilir, daha ucuz ürünler satabilmek için iş gücünün maliyetini düşürmektir. Emeği ucuzlatmaktır. Böylelikle hem sömürüyü artırmak, hem de Çin pazarına karşı rekabet edebilecek ürünler yaratabilmektir.
Bu sonuncusu, belirtmiş olduğum üç farklı ekonomi politikası arasında akla en yakın olanıdır.
Fakat bence bunların tümü de halkı aldatmaya yönelik göstermelik politikalar, yapılanlara teorik kılıf uydurmak için hazırlanan senaryolardır... Yaşananların ekonomiye yön vermek için yapılmış bilinçli müdahaleler olmadığı açıktır. Müdahale istenilen sonuçları vermiyorsa, bunu tespit etmek ve geri adım atmak hiç de zor değildir.
1950’li yıllardan beri, Türk egemen sınıflarının dış borç ödeme yöntemi işçi ve emekçileri devalüasyonlarla soymak olmuştur.
Devalüasyon, yüksek dış borçların ödenebilmesi için işçi ve emekçilerin maaş ve ücretlerini dolaylı olarak vergilendirerek kaynak yaratmak için ülkenin resmi para biriminin değerinin düşürülmesidir.
İşçi sınıfı, egemenlerin bu acımasız siyasetine karşı mücadele etmelidir.
Bu mücadelede öne çıkarmamız gereken iki talebimiz vardır:
1. İstikrarlı bir para birimine endeksli muhasebe sistemine geçilmesi
2. Asgari ücretin en düşük memur maaşına endekslenmesi
Kuşkusuz bu talepleri gerçekleştirebilecek irade, Kuzey Kıbrıs'ı yöneten iş birlikçi burjuvalarda yoktur... Onlar Ankara'daki egemenlere çoktan teslim olmuştur.
Bu taleplerin elde edilmesi için, ülkemizdeki tüm emek eksenli örgütlerin, Türkiye işçi sınıfıyla, Türkiye'deki örgütlü sendikal hareketle yakın iş birliği ve dayanışma içinde mücadele etmesi zorunludur...
Emeğimizin devalüasyonlara kurban edilmesine daha fazla göz yummamalıyız!
4 Aralık 2021, Avrupa gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder