Seçimler ve Boykot

Biz komünistler için 23 Ocak seçimleriyle ilgili mücadelemizin önceliği, bundan önceki tüm seçimlerde olduğu gibi, işgale ve emperyalizme karşı mücadeleyi örgütleyerek, seçimleri bir egemenlik, özgürlük ve barış mücadelesine dönüştürmektir.

Seçimlerin Kuzey Kıbrıs'ta sömürgeci tarafından statükoyu korumak ve meşrulaştırmak için bir araç olarak kullanıldığının bilincindeyiz. Üstelik bugüne kadar her seçimi Ankara’nın istediklerinin kazandığının da bilincindeyiz. Eğer bir seçimde kazara Ankara'nın istediğinden farklı bir sonuç çıkmışsa, o sonucun Ankara'nın isteklerine uygun hale getirildiğinin de farkındayız. TMT’nin başına Türk ordusu mensubu bir komutan atandığı günden bu yana, Kıbrıs Türk toplumunun müdahalesiz ve demokratik tek bir seçimi dahi yoktur... Muhalefetin kazandığı seçimler bile Ankara'nın müdahalesiyle elde edilmiştir. 2004 yılındaki referandumda elde edilen “evet” sonucu bile Ankara'nın müdahalesiyle gerçekleşmiştir.

Tüm bu gerçeklerin bilincinde olarak, ben ve partim Kıbrıs Sosyalist Partisi, boykotçu değiliz... Avrupa gazetemizin yazarlarının büyük çoğunluğunun da boykotçu olduğunun farkındayım. Ama biliyorum ki, boykot diyen arkadaşların en azından büyük çoğunluğu, özünde ülkemizde süregelen işgale ve uluslararası hukuk dışı yapıya, Kıbrıs Türk halkının egemenlik ve iradesinin gasp edilmesine karşıdır. Bu anlamda mücadelemizin genel yönelimi özünde aynıdır. Ancak mücadele yönteminde aramızda derin bir görüş ayrılığı var. Biz bir mücadele aracı olarak boykotu reddetmiyor, ama boykotun çok daha farklı koşullarda kullanılabilecek bir araç olduğunu düşünüyoruz.

Boykot, yeri ve zamanı geldiğinde doğru içerikle kullanılabilecek bir mücadele aracıdır. Halk kitlelerinin ayağa kalktığı, eskisi gibi yönetilmeyi reddettiği, egemenlerin de eskisi gibi yönetemediği durumlarda, mevcut devlet aparatını yıkıp parçalamanın, yerine devrimci olanını koymanın bir aracıdır!

Boykot, seçime katılacak örgütlülüğü olmayanların güçsüzlüklerini gizleyecekleri bir sığınak haline getirilmemelidir. Böyle bir boykot, boykotçuları ya anarşizme, ya da Kıbrıs Rum egemen burjuvazisinin kucağına götürür.

Boykotçular, dikkat edilirse, sürekli olarak bir yanlıştan öteki yanlışa savrulan kesimlerdir. Ya da kendini “anarko komünist”olarak tanımlayan, örgütlülüğe ve örgütlü mücadeleye inanmayan kesimlerdir.

Bugünün boykotçularının çoğu, toplumu yıllardır Ankaranın peşinde, yanlış düşüncelerin peşinden koşturanlardır. Yıllarca CTP’nin, TKP’nin, TDP'nin peşinde koşmuş ve kitleleri de bu burjuva partilerin peşinden sürüklemişlerdir.

Ankara'daki gerici faşist AKP iktidarı baskılarını artırınca, buna karşı mücadeleyi örgütlemek yerine, bir tepki olarak boykot demeye başladılar... Yani "boykot" bilinçli bir seçim değil, tepkisel bir tavırdır.

Örgütlü mücadeleye inanmayanların örgütsüz ve dağınık haldeki “boykot” eyleminin sonucu, boykotçular seçmenin çoğunluğunu oluştursa bile hüsrandır.

Çünkü boykotçular, boykot taktiğinin başarılı olması halinde devamını nasıl getireceklerini bilmiyorlar; buna dair en küçük bir öngörüleri bile yok!

Boykotçu dostlar, diyelim ki bu kampanya başarılı oldu... Çoğunluk boykota katıldı... Ama azınlığın oylarıyla meclisteki işbirlikçi partilerden biri iktidara geldi. Sonrasında ne yapmayı düşünüyor, nasıl bir mücadele öngörüyorsunuz?... Var mı bir planınız programınız?

Biz öngörülerimizi ve mücadelemizin içeriğini sürekli yazıyor ve anlatıyoruz. Bugüne kadar halkı hiçbir burjuva partinin ve liderin peşinden koşmaya davet etmedik. BM çerçevesinde çözüm gibi emperyalist çözüm planlarından medet ummadık. Biz Kıbrıs halkını çözümde etkin kılacak olan, çözümün öznesi haline getirecek olan öngörüler üzerinde durduk. Biz seçimlerin egemenlik, özgürlük ve barış mücadelesine dönüştürülmesini öngördük.

En temel öngörümüz de, ayrıntılı bir program olarak sunduğumuz anti-emperyalist birleşik cephe hükümeti öngörümüzdür.


Avrupa gazetesi, 8 Ocak 2022


Yorumlar

Popüler Yayınlar