"Kıbrıslı Türklerin Halleri" (1)

Başlık bana ait değil... Tufan Erhürman’ın.

Konumuz Kıbrıslı Türklerin bu topraklarda kendi kendini doğru dürüst yönetebilmesi... 12 Mart 2022 Cumartesi günkü makalemde Ankara’nın müdahalelerini ele almış ve “AKP gericiliğinin Kıbrıs’ın kuzeyinde göstermelik seçim ve demokrasiye bile tahammülü yok” demiştim.

Tufan Erhürman’ın “Kıbrıslı Türklerin Halleri (2), Öz Eleştiri Denemeleri” adlı kitabında bu konuda altı çizilecek önemli noktalar var. Bunlar üzerinde kafa yormaya değen noktalar! Ama bunları ele almadan önce dikkatinizi çekmek isterim ki, bunları yazan Tufan Erhürman henüz CTP genel başkanı olmamış, başbakanlık yapmamış Tufan Erhürman...

"Kıbrıslı Türklerin bu topraklarda özne olabilmek, kendi kendini doğru dürüst yönetmek gibi bir ihtiyacı ve bu ihtiyacı giderebilmek için yürütmesi gereken bir mücadele var. Halkın da bu mücadeleyi başarıya ulaştırmaya yetecek bir ruha sahip olması gerekiyor doğal olarak. Siyasetle uğraşanların, entelektüellerin, elitlerin birinci görevinin bu ruhun ortaya çıkmasını sağlamak olduğu elbette iddia edilebilir. Peki hangi yöntem daha elverişlidir bu ruhun ortaya çıkmasını sağlamaya?" (s: 22)

"Bana sorarsanız, bu ülkede vesayetin bu derece ağır biçimde ortaya çıkmasının mağduru olduğu kadar failidir de Kıbrıs Türk halkı... Kimileri iktidarını, makamını, koltuğunu güvence altına alabilmek için, kimileri kızı, oğlu işe girebilsin diye, kimileri Rumlardan kalan taşınmazlardan pay kapabilmek için, kimileri de maaşı bir kuruş azalmasın, hep çoğalsın diye ortak oldular bu suça... Şimdi sütten çıkmış ak kaşık numarası yapmanın, her türlü kötülüğün dışarıdan geldiğini iddia etmenin, sürekli mağduru/mazlumu oynamanın hakikatle ilgisi var mı?... Peki bu hakikatle yüzleşmeden mümkün mü bu ülkede vesayete son vermek, kendi kendini yönetebilmek, gerçekten özne olmak? Mümkün mü, kendi kendimizi durmadan güzellerken bugüne kadar yaptığımız hataları tekrarlamaktan kurtulmak?" (s.22)

“Kendi gücüyle var olamayacağını kabullenmiş olmak, doğal olarak bir özgüven sarsıntısı, bir özne olamayacağını bilme sancısı, bir hami, bir vasi arayışı yaratır insanda. Bunun doğal sonucu, topluma egemen olan daha güçlü bir devlete/halka sığınma ihtiyacının bireylerin düşünce dünyasına sızmasıdır. Bu durumda, bu topraklarda yaşayan birey de özgüvenini yitirecek, var olabilmek için kendisinden daha güçlü olanların korumasına ihtiyaç duyacak, kendi iradesiyle kendi kendini yönetemeyeceğine inanacak, kendisiyle ilgili kararları kendisi vermekten korkacak, ve ne yaparsa yapsın kendi tarihinin öznesi olmayacağını düşündüğü için, geleceğe dair planlar yapmak yerine, anı/günü yaşamayı tercih edecektir.” (s: 76)

“Özne olmadığını kabullenmiş toplumun/halkın/bireyin kendi iradesiyle bir şeyler yapabileceğini, bir şeyleri değiştirebileceğini düşünmesi elbette mümkün değildir. Böyle bir düşünce biçimine sahip olmanızın üç doğal sonucu vardır:

Ben de seçtiklerim de özne olmadığımıza, olmayacağımıza göre, kendi geleceğimle ilgili büyük planlar yapmam ve o planlar doğrultusunda hareket etmem manasızdır.

Kendi geleceğimle ilgili büyük planlar yapamayacağıma göre, küçük çıkarlarımı güvence altına alacak, küçük planlar yapmalıyım.

Kendi geleceğimi kendi planlarım doğrultusunda yönlendiremeyeceğime, geleceği güzelleştirme gibi bir kapasiteye sahip olmadığıma göre, anı/günü güzel yaşamanın yollarını bulmalıyım.” (s:77)

“Bu arada, her tercihin bir de bedeli vardır elbette... 

Aslında bu bedellerin tümünü tek bir başlık altında toplamak mümkün: Bu ülkede yaşamın herhangi bir alanında demokrasinin gerçekleşmesini umut edemezsiniz. Çünkü demokrasi, eşit ve özne olma kapasitesine sahip bireylerin varlığını gerektirir.

… ortada bir vasi oldukça, siz özne olmamaya devam edeceksiniz kaçınılmaz olarak. Çünkü vesayet, kendini her gün yeniden üreten bir sistemden başka bir şey değildir.

Nasıl mı kırılır bu kısırdöngü?... Doğal olarak iki yol var ortada: Ya vasi vasilikten kendi arzusuyla vazgeçecek; ya da vesayet altında olan özne olmak için mücadele edecektir.” (s: 78-79)

“Ne zaman ki Kıbrıslı Türkler, bedel ödemeyi göze alarak, kendi tarihinin öznesi olan bir toplum ve bireylere dönüşürler, o zaman değişecektir hissiyatımızın tarihi.” (s: 81)

“Umut, tarihin her döneminde ve her yerde olduğu gibi, bugün, bizde de, özne olmaya kararlı,kendi iradesine sahip çıkan ve bunun için her türlü bedeli ödemeyi göze alan insandadır.” (s: 81)

Buraya kadar Tufan’ın söylediklerinin altına imzamı atarım. Tamamıyla hemfikirim...

(...devam edecek)

15 Mart 2022, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar