Tayinle gelen yönetimler talimatla iş yapar...

Aşının uygulanmaya başlamasıyla sonun başlangıcında olduğumuzun söylendiği bir dönemdeyiz... Fakat bu dönem, aynı zamanda, vaka ve ölüm sayılarında rekorların kırılmakta olduğu bir dönem. Bu beladan kurtulmak için aşıya ek olarak bir takım sağlık önlemlerine ihtiyacımız var... Bu önlemleri ekonomi alanında alınacak önlemler ve fedakarlıklarla takviye etmemiz de gerekecek.

Ama çok ciddi bir şanssızlığımız var... Sömürge statümüz!

İrademize her zamankinden çok daha fazla müdahale edilen bir dönemdeyiz.

Sadece toplum lideri değil, iktidar partisinin başkanı, başbakan ve bakanlar da müdahale ile tayin edildiler. Tayinle gelen yönetimler talimatla iş yapar...

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi “kapanma” dedi...

Ama tayin edilmiş başbakan ve bakanlar kurulu bu kararı tanımıyor!

Ombudsman, “pandemi ilan edilmiştir ve üst komite ne derse o olur” diyor.

Yönetim mekanizması içinde bir kaos, bir koordinasyon bozukluğu var gibi görünüyor!

Ama aslında yönetim, Ankara ile tam bir koordinasyon içindedir...

İşte bu yüzden; demokratik kurumlar, sağlık komiteleri, yasalar, hukuk vs. hepsi guguk! Ne bulaşıcı hastalıklar üst kurulu ne de sözde hükümet Kuzey Kıbrıs'la ilgili hiçbir idari karar alamaz. İdare Ankara'dadır!

Ankara Kuzey Kıbrıs’ı kontrolü altında tuttuğu sürece, buradaki tüm gelişmelerden ve Kuzey Kıbrıs halkının sağlık ve güvenliğinden sorumludur... Bize “Türkiye olmasaydı aç kalacaktınız” diyenler anlamalıdır ki, Türkiye olduğu için acizlik ve yoksulluğa, hatta açlık sınırının altında maaş ve ücretlere talim ediyoruz; sendikasız, ve sigortasız ortamlarda çalışmak zorunda kalıyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti'nde yaşayan halkın ekonomik refah durumu ile yapılacak en küçük bir mukayese bile bu acı gerçeği gözler önüne sermeye yeter.

Pandemi dolayısıyla yaşanan krizde halkın sağlığının korunması birinci önceliğimiz olmalı. Sağlıkçılar, doktorlar kapanalım diyorsa buna uymalıyız. Ama buna uyabilmek için ekonomik alanda destek görmeliyiz. Bu ülkenin böyle bir kapanma durumunda halkını ekonomik olarak destekleyebilecek kaynakları vardır. Ama bu kaynaklar yıllardan beridir Ankara’nın bilinçli göz yumması ve hatta çoğu zaman teşvik ve desteğiyle yandaşlara peşkeş çekilmiş, har vurup harman savrulmuştur.

Ekonomik sorunları çözmekle sorumlu “bakan” olan Arıklı, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu'nu suçlamayı biliyor; sendikalarla dalaşmayı biliyor, ama işgal ettiği makamın çözmesi gereken ekonomik sorunları çözmekten aciz olduğunu açıklamıyor... Gelinen noktada Kuzey Kıbrıs'taki yasa dışı rejim halkımıza iki seçenek sunabiliyor: Ya hastalanıp ölün, ya da açlıktan ölün! Sağlığımızı korumak için kapanmazsak virüsten gideceğiz. Kapanırsak da rejim, halkına destek olabilecek mali kaynakları tüketmiş olduğu için insanlarımız açlıktan ölüme mahkum edilmiş olacaktır.

Bu durumun baş sorumlusu doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan halkın sağlığını ve yaşam koşullarını korumak ve ekonomik sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Burada yaşanacak her felaketin sorumlusu Ankara olacaktır.

Hoş, Ankara’nın kendi halkının ihtiyaçlarını bile karşılamaktan aciz durumda olduğu Türkiye basınında seslendiriliyor. Yeterli aşı miktarını sipariş edecek bütçeye sahip olmadığı belirtilen Türkiye’de halkın imtiyazlı kesimi, kaymak tabakası aşılanacak; işçiler, emekçiler ise açlığa ve ölüme terk edilecek. Ankaranın kendi ülkesindeki politikası buyken bize daha farklı yaklaşması beklenemez.

 

19 Ocak 2021, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar