Made in USA...

"1974 sonrasında Kıbrıs sorunu, hala, 77 ve 79 doruk anlaşmaları ile geldiği yerde duruyor" diye yazacaktım, ama biraz düşününce bunun doğru olmadığını fark ettim... 77 ve 79 doruk anlaşmaları ile taraflar federal bir çözümde uzlaşmıştı. Bu uzlaşma herkeste çözüm umutdu yaratmıştı. Meğer bu uzlaşmalar dahil sonradan varılan tüm mutabakatlar Kıbrıs halkını oyalamak ve 74’te oluşan statükoyu korumak içinmiş!

Yıllarca federasyon tartışıldı... Tüm taraflar federal çözümde uzlaşmış gibi yaptı ama federal çözümün içinin nasıl doldurulacağı konusunda bir türlü mutabakat sağlanamadı.

 
Bu arada KTFD’den KKTC'ye geçildi. Yani geriye doğru bir adım atıldı.

KKTC ile birlikte federasyon söylemi konfederasyona evrildi. Bu da yetmedi, konfederasyondan da "entegrasyon" politikasına geçildi. 1990’lı yılların ilk yarısı entegrasyon safsatalarıyla geçti.

Derken 21. yüzyılın neredeyse ilk çeyreğini tamamlamak üzereyiz. Ne çözülmez sorunsa bu Kıbrıs sorunu hala çözülemedi! İsteyen bu sorunun çözümlenemez bir sorun olduğuna inanabilir. Daha doğrusu inananlar çözümsüzlükten çıkar sağlayan belli sermaye çevreleridir. Gerçekte ise bu sorun çözümlenemez bir sorun olmadığı gibi çözülmesi çok da kolaydır.

Çözümün önündeki en büyük engel emperyalist Anglo-Amerikan politikalardır. Britanya ve ABD emperyalistleri Kıbrıs'ta statükonun devamından yanadır. Bu nedenle Türk ve Yunan egemenleri ile Kıbrıs Türk ve Rum toplumları liderlikleri Anglo-Amerikan emperyalizminin dümen suyunda statükoyu korumak için, görüşmek yerine görüşüyor gibi yaparak hem Kıbrıs halkını hem de dünya halklarını aldattıklarını sanıyorlar. İkiyüzlü, yalan ve sahtekarlık üzerine kurulmuş politikalarıyla çözümsüzlüğü sürdürüyorlar. Çünkü patronları için “çözümsüzlük çözümdür!”

Şimdi de federasyon, konfederasyon, entegrasyon politikasından federasyon, kanatları güçlü merkezi zayıf federasyona, oradan da iki devletlilik üzerinden ilhak propagandasına geçtiler. Ama sadece propagandasına… İlhakı gerçekleştirebilecekleri bir uluslararası konjonktür henüz yok. Bu nedenle statükoyu koruyabilmek için uzlaşmazlık politikasına devam!

İşte son yıllarda çok duyduğumuz o beşli konferans toplantıları çerçevesinde, uluslararası (5+1) konferans için bu ayın sonunda Cenevre'ye gidiliyor. Hedef uzlaşı aramak değil! Niyet uzlaşı olsaydı çoktan elde edilirdi. Niyet çözümsüzlüğü sürdürmek!

Bu çoktan bayatlamış politikalar aslında ABD menşeilidir. Ama üzerine sahte bir “Made in Turkey” mühürü vurularak Türk politikaları diye yutturulmaya çalışılıyor. Evet bu dönemde bu politika Türkiye tarafından öne sürülüyor. Ama bu yerli değil, ithal bir politikadır!

Tatar efendi de kalkmış bu politikayı ilk ben geliştirdim diyor!

Yahu Tatar, ırzına geçilmedik tarafı kalmayan bu politikanın nesini ilk kez sen geliştirdin? İnsanın üstündeki elbiseyi değiştirdiğimiz zaman o insan başka bir kişiliğe mi dönüşür? Politikanın da adını "entegrasyon"dan iki devletliliğe ya da ilhaka dönüştürmekle yeni bir politika yaratmış olmazsın. Bu politikalar orijinal ve de en kalitesizinden Anglo-Amerikan politikalarıdır. Sizler en iyi ifadeyle bu politikaların icraatçisi olabilirsiniz!

Hele Tatar’ınmış gibi yutturulan bu emperyalist politikaya yüzleri kızarmadan destek veren 21 üniversitenin rektörüne ne demeli? Bu rektörler okullarının idarelerinde, akademik kurullarında, senatolarında bu konuyu tartıştılar mı? Hiç sanmıyorum! Papağan gibi kendilerine dikte edilen zihniyeti tüm üniversite camiasına mal ederek gerçek bir rezilliğe imza attılar. Üniversitelerinin akademik itibarını bile düşünmediler. Böyle anti-demokratik yöntemlerle yönetilen üniversiteler, uluslararası kamuoyunda hem kendilerini hem de ülkemizi rezil etmekten başka bir işe yaramaz!

 

17 Nisan 2021, Avrupa gazetesi

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar