Günlük yaşama ilişkin sorunlar (2)

20. yüzyıl dünyanın her yerinde, tüm geri kalmış köşelerinde kapitalizmin süratle yayıldığı, üçüncü dünya ülkelerinde feodal üretim biçiminin kapitalist üretim biçimine dönüştüğü bir dönem oldu. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren hız kazanan elektronik devrim, kapitalist dönüşümü hızlandırarak sosyalist devrim için tüm dünyada şartları olgunlaştırmaya başlamıştır.

İşte bu dönüşümle birlikte, daha 1950’li yıllara kadar ülkemizde de yaygın olan feodal kültür ve yaşam ilkeleri, Judith Stora Sundor’un ifade ettiği gibi süratle çöküntüye uğramış, ama bunların yerine geçirilecek olan yeni yaşam ilkeleri bir türlü berraklığa kavuşturulamamıştır. Halen ülkemizde feodal kültür ilkeleriyle büyümüş, büyük aile içinde yetişmiş nesille, kapitalizmin bireyci kültürünün etkisinde yetişen nesil bir arada bulunmaktadır. Günlük yaşam ilkelerine ve özellikle cinsel yaşam kurallarına dair kafalarda gerçekten de büyük bir şaşkınlık hüküm sürmektedir. Doğru ve yanlış tavrın, toplumsal ahlak düzenine uygun düşen ve düşmeyenin ne olduğunu ortaya koyabilmek, artık geçerliliğini kaybetmiş ilkelerin yerinin hangi ilkelerle doldurulacağını belirleyebilmek hiç de kolay bir iş değildir.

Bugün için doğru olan uygulamaları, geçmiş ahlak düzeninin tutucu baskıları altında yaşama geçirmek bazen olanaksız, çoğu kez de çok zordur. Günümüzde birçok insan halen geçerli ahlak kurallarına aykırı yaşam pratikleri içindedir. Fakat bunu topluma ters düşmemek ya da toplumsal baskılardan kendilerini korumak amacıyla gizli yapmaktadırlar.

Kapitalist toplum, bireyi ve özellikle de kadını özgürleştirmiyor. Gerçi kapitalizm kendisinden önceki toplumsal düzenlerden çok daha radikal bir şekilde, kadını iş gücünü satacak kadar özgürleştiriyor, ama ona cinsel özgürlüğünü tanımıyor. Kapitalist toplumda gerçekten özgür yaşamayı, kendi kişiliğini ortaya koymayı deneyen kadınlar, her türlü toplumsal önyargıyı karşılarına alarak, topluma rağmen bunu yapabilen kadınlardır. Bunlar da genellikle proleter kadınlar arasından çıkmaktadır.

Ahlaki değerler, şimdilerde, başta gelişmiş kapitalist toplumlar olmak üzere tüm dünyada bir dönüşüm süreci içindedir. Fakat kapitalist toplum bu dönüşümü tamamlayacak yeteneğe sahip değildir. Bu dönüşüm, insan topluluklarını ancak sosyalizmle gerçek özgürlüğe ulaştırabilecektir. Kadının gerçek kurtuluşu da sosyalizmle başlayacaktır.

20. yüzyılda yaşanan sosyalizm deneyimi, kadın erkek tüm bireylerin özgürlüğü konusunda çok büyük başarılar elde edildiğine tanık olmamızı sağladı. Evli olmayan çiftlere çocuk yapma hakkı tanınmış, tüm çocuklar devlet koruması altına alınarak doğum kontrolü ve kürtaj özgür kılınmış, bireylerin cinsel tercihleri üzerindeki baskılar kaldırılmış, fuhuş yasaklanmış, fahişeler işsiz kabul edilerek işsizlik haklarından yararlandırılmış ve uygun işlere yerleştirilmiştir.

Sovyetler Birliği’nde ne yazık ki daha 1990 yılındaki çöküşten önce (1953 yılından sonra iktidara gelen Kruşçev, Brejnev revizyonist yönetimleri döneminde) Sovyet cinsel devrimi bastırılmış, cinsel yaşamın yine ahlakçı ve buyurgan yöntemlerle düzenlenmesine geri dönülmüştü. Cinsel alandaki geriye dönüş, öbür alandaki geriye dönüşten daha önce gerçekleşmişti. Bu olgu bir tesadüf müdür?... Hayır. Geriye dönüşün cinsel karşı devrimle başlaması boşuna değildir.

"Cinsel yaşamın alacağı yeni biçim, çocuğa verilen eğitimin gözden geçirilmesiyle başlamalıdır. İşçi hareketlerinin siyasal önderleri bu soruna gereken dikkatle eğilmedikçe, cinsel yaşamın yeniden düzene koyulması işi başarıya ulaşamayacaktır." (Wilhelm Reich, Cinsel Devrim, s:322)

 

2 Ekim 2021, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar