Vatansız Toplum... (1)

21 Mayıs tarihli köşe yazımda Kıbrıs Türk toplumunun Ankara'nın, yani Türkiye'ye egemen olan emperyalist burjuvazinin elinde rehin olduğunu yazmıştım. Bu düşünceyi daha da geliştirmemiz gerekmektedir.

Toplum Ankara'nın elinde sadece rehin değil, aynı zamanda vatansızdır da!

Kişilerin vatansız olması ise insan haklarına aykırıdır... 1974 Temmuzunda yaratılan de facto durumdan dolayı, Kıbrıs Türk toplumuna ait fertler arasında, vatansız olan binlerce kişi vardır... Ama biz sadece kişi olarak değil, toplum olarak da vatansızız!

Peki ne zamandan beri vatansızız?... Neden vatansızız?...

Kıbrıs'ın yakın geçmişe ait siyasi tarihini burada tekrar etmeyeceğim... Bunu köşemde çok yazdım.

Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, 1963-64 yıllarında yaşanan toplumsal olayların ardından, BM Genel Kurulu'nun 4 Mart 1964 tarihinde almış olduğu karardan bu yana, Kıbrıs Türk toplumu uluslararası hukukun ve uluslararası toplumun dışına itilmiş durumda, yani vatansızdır.

Bizim vatansızlığımız Anglo-Amerikan emperyalizminin NATO üzerinden Türkiye ve Yunanistan ile iş birliği içinde yaptığı planların bilinçli bir sonucu mu, yoksa Türk hariciyesinin beceriksizliğinin bir sonucu mu?... Bu soru henüz aydınlatılmış değildir!

4 Mart 1964 tarihli BM kararı, Kıbrıs'ta normalleşmeyi ve Türklerin de hükümetteki görevlerinin başına dönmesini öngörüyordu. Zamanın TC başbakanı İsmet İnönü, Dr. Fazıl Küçük'e Türklerin görevlerinin başına dönmesini tavsiye etmiş, ama Fazıl Küçük bu tavsiyeye uymamıştı. Bunlar Rauf Denktaş'ın hatıratında yazılıdır.

İnönü'ye rağmen Türklerin hükümetten ayrılarak uluslararası hukuk dışında kalmayı tercih etmesi, Türkiye Özel Harp Dairesi'nin emrindeki TMT'nin baskılarının bir sonucudur... Yani bu, İnönü'ye rağmen Türk derin devletinin bir kararıdır!

Türk derin devleti neyin peşindeydi?... Türk toplumunu, Kıbrıs'ı istirdat planını gerçekleştirmek amacıyla mı ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dışında bıraktı?

Özel Harp Dairesi ya gerçekten bu "istirdat" hayaline inandığı için, ya da Anglo-Amerikan emperyalizmi ve NATO'nun direktifleri doğrultusunda böyle davrandı.

Nitekim 1974 darbesi ve Türkiye'nin adanın üçte birini işgal etmesi de NATO karargahlarında planlanmıştır.

Günümüze dönecek olursak, 1964’te adada normalleşmeyi engelleyen, 1974’te NATO planı çerçevesinde adayı ikiye bölerek durumun daha da içinden çıkılmaz hale sokulmasında Yunan faşist cuntası ile iş birliği içinde hareket eden Türk derin devleti, bugün artık kendini saklama gereği bile duymadan Kıbrıs sorununda çözümün engellenmesi için "iki devletlilik" martavalını öne sürmektedir.

Kıbrıslı Türklerin ezici çoğunluğunun bugünkü de fakto durumdan, yaşanılan uluslararası hukuk sorunlarından, taninmamışlıktan bıkıp usandığı, barış ve çözümden yana olduğu tartışmasız bir gerçektir. Buna rağmen, Ankara ve yerli iş birlikçilerinin gerçekleşme şansı olmayan "eşit - egemen devlet" teranesinde ısrar etmesi çok manidardır...


24 Mayıs 2022, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar