"Din kitlelerin afyonudur..."

Din ezilenler açısından bir avunma aracı ve çektikleri acıları çekilir hâle getiren bir “afyon”dur. Din ezilenleri pasifize etmek için egemenlerin kullandığı bir uyuşturucudur.

Din ancak dine ihtiyacı yaratan sömürü sistemleri yıkıldığında, yani emperyalist kapitalist sistem yıkıldığında, sosyalist ve nihai olarak komünist bir dünya toplumu yaratıldığı zaman kaybolup gidecektir!

Bunun yanında, herhangi bir dine/mezhebe bağlılık, özgür düşünebilen, seçim yapabilecek durumda olan her bireyin, kendi özgür iradesiyle bilinçli olarak karar vereceği bir seçim olmalıdır. Yani her birey bu konuda yetişkinlik çağında karar vermelidir. İlk ve ortaöğretimde dinlerin tarihi (herhangi bir din veya mezhep öne çıkarılmadan) materyalist bakış açısıyla öğretilmelidir. İnsanlığın kültür tarihi içinde tüm dinlerin tarihi diyalektik materyalist tarih anlayışı ile öğretilmelidir. Bu bağlamda çocuklara dinsel inançların empoze edilmesi yasaklanmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin hiçbir döneminde gerçek anlamda laik bir devlet olmamıştır. Laikliği, devletin kontrolünde sünni İslam anlayışını empoze etmek ve Türkiye halkı içinde yaymak olarak kavramış ve uygulamıştır. Osmanlı’daki Şeyhülislam’ın Cumhuriyet Türkiyesi’ndeki karşılığı "Diyanet İşleri Başkanlığı"dır. Diyanet İşleri Başkanlığı istatistiklerine göre, Türkiye'de 84 bin 684 cami bulunuyor. Fakat bunca cami yetmemiş gibi, yüzlerce yıllık tarihiyle, bir ortodoks kilisesi olarak inşa edilmiş olan Ayasofya anıt müzesi yeniden camiye çevrilerek ibadete açılıyor. Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ve ilk cuma namazının 24 Temmuz’da kılınacağının açıklanması, Türkiye'de din istismarının geldiği noktayı göstermektedir.

Ülkeyi Anglo-Amerikan çıkarları uğruna bölgesel savaşlara sürükleyerek ekonomiyi perişan eden Recep Tayyip Erdoğan yönetimi, yaklaşan seçimlerde hayal kırıklığı içindeki seçmenini koruyabilmek için çareyi emperyalizmin artık iyi bilinen klasik oyununa başvurmakta buldu. Hamaset ve din istismarı!

Türk hâkim sınıfları, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki diğer dinler ve mezhepleri yok sayarak, herkesi Türkleştirmek ve Sünni müslüman yapmak için uğraşıyorlar! İşte tam da bu nedenle kiliselere, sinagoglara, cemevleri ve bu gibi yerlerde görev yapanlara yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyor.

Türkiye'de Alevilere, Hristiyanlara, Yahudilere karşı asimilasyon ve sünnileştirme politikası acımasızca sürdürülmektedir. Bu politika 1974 yılından sonra Kıbrıs'ın kuzeyine toplanan Kıbrıs Türk halkına karşı da uygulanmaktadır. Dünyanın en laik İslam topluluğu olan Kıbrıs Türk toplumu da Türkiye'ye hakim olan dinci gericilik tarafından Suudi sünnî İslam felsefesine uygun kökten dinci bir yapılanma içine sokulmaya çalışılmaktadır. Ancak uygar ve aydın bir toplum olan Kıbrıs Türk toplumu, Türkiye egemenlerinin bu gerici dinci baskılarına karşı başarılı bir şekilde direnmekte ve inançlarını kendi bildikleri doğrultuda yaşamakta ısrar etmektedir.
Kıbrıs Türklerinin, Türkiye'de egemen olan dinsel gericilik karşısındaki bu direnişi sürecektir. Kıbrıs Türklerini Sünnî islam ve Suudi bagnazlığına tabi kılmaya kimsenin gücü yetmeyecektir!

Bilime ve sosyalizme inanan kişiler olarak bizim dine, dinciliğin gelişmesine karşı mücadelemiz, öncelikle komünist toplum için, devrim için mücadelemizi geliştirmek ve bunu yaparken materyalist dünya görüşünü yaygınlaştırmakla yürütülen ideolojik bir mücadeledir.

14 Temmuz 2020, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar