Suriyeli Göçmenler ve Kuzey Kıbrıs Polisi (2)

Polis bizim polisimiz mi? İlk bakışta öyle gibi görünse de aslında değildir. Her şeyden önce devlet denen aygıt, egemen sınıfın ezilen sınıflar üzerindeki tahakkümünü sürdürmesi için oluşturulmuş bir baskı aracıdır.

“Modern sanayi gelişip genişledikçe, sermaye ve emek arasındaki sınıf uzlaşmazlığı yoğunlaştıkça, devlet iktidarı, sermayenin emek üzerindeki ulusal iktidarı niteliğini alır; sosyal köleliğin, sınıf despotluğunun motoru haline gelir.” (Karl Marx, Fransa’da İç Savaş)

Polis bu devletin kolluk güçlerinin bir parçasıdır. Bu nedenle polisin topluma egemen olan güçlerin hizmetindeki bir kurum olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Kuşkusuz orduda olduğu gibi poliste de, görevleri kendi aileleri de dahil olmak üzere ezilen halk kitlelerini baskı altında tutmak ve burjuvazinin sömürü düzenini korumak olsa bile, memurların çoğu sıradan halk çocuklarıdır. Bu bağlamda, onların da devlet memurları olarak diğer devlet memurları gibi sıkıntıları vardır. Hatta sıkıntıları diğer devlet memurlarından daha fazladır. Sendikalarda örgütlenmeleri yasaktır. Düzensiz ve fazla çalışma saatlerine rağmen ek ödenekleri yoktur. Çalışma saatleri, emeklilik koşulları, sivil ve demokratik hakları yoktur. Ama biz, polislerin bu haklarını kazanmaları yönünde mücadelesine destek olma konusunda bile, iki değil on iki kez düşünmek zorundayız. Çünkü Kıbrıs'ın kuzeyinde oluşturulan uluslararası hukuk dışı ve tamamen emperyalist büyük güçlerin güdümündeki sömürge yapıyı meşrulaştırmak istemiyoruz. Güney Kıbrıs'taki yönetim de, uluslararası hukuk içinde yer almasına rağmen, BM ilkeleri piclestirilerek oluşturulmuş bir manda yönetimidir. Ama kuzeydeki yönetim kendi içişlerinde bile söz sahibi olamayan bir yönetimdir. Bu nedenle bu rejime meşru bir görünüm vermeye yol açabilecek her türlü çabadan uzak durmak gibi bir sorumluluğumuz vardır.

İşte bu açıdan baktığımızda, KKTC polisinin Kıbrıs Türk toplumunun egemenlerine ait bir kolluk gücü olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Bu gücü Türkiye kendi mevzuatına göre eğitmektedir. Bu güç Türkiye genelkurmayına bağlıdır ve oradan emir almaktadır. Bu gücü oluşturan kadroların çoğunluğu da Türkiye'den Kıbrıs'a taşınma nüfus içerisinden ve özellikle de milliyetçi faşist çizgideki ailelerin çocuklarından seçilmektedir.

Bu bağlamda düşünüldüğünde, polisin mafya, kerhane ve kumarhaneleri denetlememesi, buralarda yer alan her türlü kanunsuzluğa göz yumması sürpriz değildir. Polisin gösteri yapan emekçilerin ve sendikacıların üzerine saldırması sürpriz değildir! Meclis damına faşist ve Turancı bayraklar çeken 9 kişiyi tutuklamaması sürpriz değildir! Polis kasasında kilitli esrar paketlerinin kaybolması, esrar ticareti yapan kadının hücreye tıkılmak yerine otel odasına yerleştirilmesi ve oradan kaçmasına göz yumulması, onu koruyan sözde milletvekilini sorgulamayıp dosyayı kapatılması sürpriz değildir. Kutlu Adalı'nın katillerinin bulunmaması, cinayetin örtbas edilmesi sürpriz değildir. Bu polis Türkiye'deki dinci gericiliğin, tek adam diktatörlüğünün polisidir. Oradaki faşist zihniyet tarafından eğitilmiştir. Bu nedenle, silahsız savunmasız göçmenlere ateş açması da sürpriz değildir!

21 Temmuz 2020, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar