Siyasetle Karışık Futbol Sohbetleri... (12-13)
(12) Fenerbahçe Kongresini İptal Ettiren Adam: Cemal Sürel
90’lı yılların sonuna doğru, muhtemelen 1997 yılında bir gün iş yerimize uzun boylu, orta yaşın üstünde, şahin bakışlı, yakışıklı bir adam geldi. Beyaz eşyaları inceledi. Kendisine yardımcı oldum. Fiyatları konuştuk. Peşin alacağı için iyi de bir indirim yaptım. Satın almaya karar verdi.
“Ama fatura da isterim” dedi. Ben de "İstediğin fatura olsun, hemen yazıyorum” diyerek masanın başına geçtim ve ismini sordum. “Cemal Sürel” dedi.
Yalçın Doğan’ın Fenerbahçe Cumhuriyeti kitabını yeni okuduğum günlerdi. Cemal Sürel adını duyunca yazmayı bıraktım ve karşımda ayakta duran müşterime; “Herhalde bana Yalçın Doğan’ın Fenerbahçe Cumhuriyeti kitabında adı geçen, mahkemeden ara emri alarak Fenerbahçe'nin kongresini basan ve kongreyi iptal ettiren Cemal Sürel olduğunuzu iddia etmeyeceksiniz?” dedim. Birden gözleri parladı. “Hah işte O Cemal Sürel benim. Hayatta haksızlığa gelemem. Faruk Ilgaz kongre üyeliğimi haksız bir husumetten iptal ettirmişti. Hemen verdim mahkemeye. Ara emri alıp kongreyi bastım ve kongre iptal oldu!” diyerek olayı uzun uzun ayrıntılarıyla anlattı.
Cemal Amca sağlığı için iklimini beğendiği Kıbrıs'tan bir ev kiralamış ve kış aylarında kalmak üzere Kıbrıs’a yerleşmeye karar vermişti. Yaz aylarının sıcağına dayanamadığı için, yazı İstanbul'da geçirecekti.
O günden sonra kendisiyle çok iyi arkadaş olduk. 1998 yılında İstanbul'da bir iş yeri açmıştım. 2005 yılına kadar devam eden bu iş süresince, Cemal Sürel bana çok yardımcı ve destek oldu. Beni sık sık Fenerbahçe'nin Dereağzı'ndaki tesislerine götürdü. Birlikte yemekler yedik. Kendi çevresindeki Fenerbahçelileri bana tanıttı. Hatta bir keresinde yakın dostu olan kulüp doktoru bizi sağlık kontrolünden geçirdi.
Fanatik bir Atatürk hayranı olan Cemal Amca ile bir keresinde kamyonet arabayla Boğaz'ı geçmek için yanlışlıkla birinci köprüye girdik. Trafik polisi önümüzü kesti. "Bu araçla buradan geçemezsiniz, ceza yazacağım" dedi. Ardından da elindeki defteri açarak "Şunun arasına bir ellilik bırakın ve geçin" dedi. Benim işime gelen bu davranış karşısında Cemal Amca öfkeden köpürmeye başladı... Polise hakaret etmeye, ahlaksızlıkla suçlamaya, Atatürk'ün cumhuriyetini itibarsızlastırdığı için bağırmaya başladı. "Çabuk bana amirini çağır, seni şikayet edeceğim" dedi. Zavallı polis ne yapacağını şaşırdı. Korkudan beti benzi soldu. "Tamam amca bey, hadi geçin gidin, ceza da yazmıyorum, para da istemiyorum" dedi. Ama Cemal Amca amiriyle görüşmekte ısrar ediyordu. “Ulan terbiyesiz, sana 50 lira vereceğime devlete 200 lira vermeyi tercih ediyorum” diyordu. Neyse ki ben polise acıdığım için Cemal Amcaya benim hatırım için sorunu büyütmemesini, hem randevumuza da geciktigimizi söyleyerek onu ikna ettim ve oradan ne ceza ne de rüşvet ödemeden ayrıldık.
Bir keresinde de Kıbrıs'ta Saray Otel’de yemek yiyorduk. Ansızdan içeriye ülkemizin saygın doktorlarından Ayten Berkalp Hanım girdi. Cemal Amca birden "Aaa bu bizim Arap Ayten be" diyerek ayağa kalktı. “Cemal Amca ne diyorsun, o çok tanınmış bir doktor, Ayten Hanım” dedim. “Hadi canım sen de, Fenerbahçe'nin Arap Ayten'i işte" diyerek Ayten Hanımın yanına gitti. Yıllardan sonra Ayten Hanımla karşılaşmaktan çok mutlu olmuştu. Ben de bu sayede Dr. Ayten Berkalp’in öğrenci olarak Türkiye’de bulunduğu yıllarda Fenerbahçe'nin kadın voleybol ve basketbol takımlarının kurulmasında öncülük eden sporculardan biri olduğunu ve voleybol takımının kaptanı olarak birçok başarıya sahip olduğunu öğrenmiş oldum.
24 Haziran 2021, Avrupa gazetesi
(13) Futbol Endüstrisi
Günümüzde futbol amatör bir kitle sporundan üst düzey bir gösteri sanatına dönüşmekle kalmayıp, bir çok çıkar grubunu (paydaşı) ilgilendiren dev bir endüstriye dönüştü. Hiçbir önemli müsabaka organizasyonunda amatörlük kalmadı. Futbolcular profesyonel iş gücüne dönüştü. Üst düzey müsabakalarda yer alan bazı futbolcular milyon dolarlarla ölçülen astronomik rakamlar alırken, sektörün yaygın olan alt düzey organizasyonlarındaki futbolcuların ücret kölelerinden bir farkı kalmadı.
Futbol endüstrisi televizyon yayıncılığından sosyal medyaya, reklam sektöründen bahis oyunlarına kadar çok geniş bir kesimi içinde barındırmaktadır. Futbol, kitleler üzerindeki etkisi nedeniyle, siyasetin ve siyasetçilerin de yoğun ilgi alanı içindedir. Özellikle az gelişmiş ve geri bıraktırılmış ülkelerde siyaset kurumu ihtiyaç duyduğu kitle desteği için futbol müsabakalarını manipüle etmekte, futbola müdahale etmektedir.
Futbol severler renk aşkıyla tutkulu bir şekilde takımlarının başarılı olmasını beklerken; futbolcular, teknik direktörler ve klüp yöneticileri maçları satabilmekte, ya da sektörün ele başlarından gelen talimatlar doğrultusunda müsabakaların sonucunu belirleyebilmektedir.
Sektörün elebaşları arasında, yayın kuruluşları, bahis şirketleri ve reklam şirketlerini sayabiliriz.
Çok merak ediyorum, bir inşaat işçisi her gün en az 8 saat, bizimki gibi ülkelerde 10 hatta 12 saat güneş altında, yağmurda, karda, kışta boğaz tokluğuna çalışırken, bir futbolcunun nasıl bir üstün meziyeti vardır ki çok daha rahat ve hatta eğlenceli bir iş için milyonlarca dolar alabilmektedir?... Bu uygulamayı hiç de akla uygun bulmadığımı söylemeliyim. Kuşkusuz bu ayrıcalık tüm futbolcular için geçerli olmayıp yalnızca "star"lar için söz konusu. Futbolcuların büyük çoğunluğunu, Romalıların esir alıp arenalarda dövüştürdüğü gladyatörlere benzetiyorum... Zaten günümüzde stadyumlara da arena denmiyor mu?! Her gün en az 8 saat antrenman, haftada 2 veya 3 maç yapmak demek, futbolcuların sosyal hayata ayıracak neredeyse hiç zamanının olmaması demek.
Bunlara ek olarak siyasilerin de futbola müdahalesi söz konusu. Kanaatimce bu her burjuva devlet için geçerli. Ama batının gelişmiş kapitalist devletlerinde bu işler daha ince ayarlamalarla yani usturuplu yapılırken, az gelişmiş Türkiye gibi ülkelerde çok daha patavatsızca ve göz önünde yapılabilmektedir.
27 Haziran 2021, Avrupa gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder