Bedel ödemeyi göze alamayan halklar özgür olamaz!

Bugün siyasetle karışık futbol sohbetlerine kısa bir ara veriyorum. Geçen cumartesi günkü makalem bu sohbetlerin dokuzuncusuydu. Daha dokuz sohbetimiz olacak... Yaz dönemini fazla ağır olmayan konularla geçirmek istemiştim. Ama gündem bizi ara vererek daha önemli konulara odaklanmaya zorluyor.

Özay Hüseyin Kurtdereli, Ali Bizden ve şimdi de Dr. Ahmet Cavit An'ın, "sakıncalı" oldukları gerekçesiyle Türkiye'ye girişi yasaklandı! Üçü de Türkiye hava limanlarından geri döndürüldü...

Ne sakıncası varmış bu insanların?... Yüce Türk devletinin güvenliğini tehlikeye sokuyorlarmış! Bu kadar mi ciddi güvenlik zaafiyeti varmış Türkiye Cumhuriyeti'nin? Üç Kıbrıslı Türk, tek başına koskoca Türk devletinin güvenliğini tehlikeye atabilir mi? Hikaye!

Kuzey Kıbrıs'taki her seçime müdahale eden, MİT görevlileri ve derin kolluk güçleriyle Kuzey Kıbrıs'taki siyasi partilerin genel kurullarına, başkanlık seçimlerine, başbakan ve cumhurbaşkanlarının kim olacağına kadar belirleyen Türkiye Cumhuriyetine egemen güçler; üç Kıbrıslı ilerici ve aydın insanın varlığını Türk Devletine karşı tehdit olarak algılamışlar... Kargalar bile güler buna!

Belli ki Türkiye egemenleri 80 milyonluk Türkiye halkını nasıl bir faşist baskı rejimi altında inim inim inleterek, açlık sınırı altında ezerek yaşatıyorsa, Kıbrıs'ın kuzeyinde de aynı idari düzeni kurmak niyetinde.

Ama Kıbrıs halkının bir farkı var... Kıbrıs halkının geneli okumuş ve aydındır; bu halkın dini hurafelerle kandırılması ve saçma inançlar üzerinden biat ettirilmesi güçtür. Niyet, Kıbrıs Türk halkına siyasi baskı uygulayarak sesini soluğunu kısmaktır!

Bu anlamda, evet, Kıbrıs Türkleri, özellikle Kıbrıslı Türk ilerici ve aydınlar AKP faşizmi için gerçek bir tehdit oluşturmaktadır. Yaşam biçimleri, inanç ve davranışları bile AKP liderliği için bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye halkına inanç özgürlüğü konusunda örnek olabilecek niteliklere sahiptir Kıbrıslılar ve Kıbrıs Türk halkı... Bu nedenle Kıbrıs Türk halkını sudan sebeplerle baskı altına almak, faşist rejimlerini Kıbrıs'ın kuzeyindeki alt yönetimde, yani sömürge idarelerinde de uygulamak içindir hayata geçirilen bu yeni baskı yöntemleri...

AKP yönetimi halkımız üzerindeki baskılarını artırırken, CTP'den Sayın Akansoy, Sayın Çavuşoğlu'na yazdığı mektupta, onu demokratik bir kamu düzenine müdahale ettiği için eleştiriyor. Dikkatli okuyucular bu mektubun arkasındaki gerçek mesajı anlayacaktır. Aslında Akansoy, Kuzey Kıbrıs'ta işgal olmadığını söylüyor... Bunun yerine demokratik bir devlet var ve Çavuşoğlu'nu Kuzey Kıbrıs'ta demokrasiye müdahale ettiği için eleştiriyor. Bu, özünde Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'a yönelik mevcut askeri işgalini saklamaya çalışan ikiyüzlü bir yaklaşımdır. Türkiye'nin Kıbrıs Türk toplumunu asimile etme girişimlerini de gizlemeyi amaçlamaktadır. Lütfen kendinize sorun; askeri işgali altında demokrasi mümkün mü?... Ne yazık ki bazı AKEL taraftarları da bu ikiyüzlü CTP siyasetinin peşinde sürükleniyor! Böyle yaparak aslında işgali kutsuyorlar! Bu her zaman CTP'nin yöntemi olmuştur. İşgal rejiminin teyit ve tasvibi çoğu zaman parlak sözlerin ardına gizlenmekte ve işgale karşıymış gibi görünmelerine neden olmaktadır. Aslında onlar işgalci gücün işbirlikçileridir... CTP'nin resmi politikası, garanti anlaşmalarının devam etmesinden yanadır.

Artık Kıbrıs halkı olarak, sadece kuzeyde değil, güneyde de aklımızı başımıza almak ve ülkemizin bağımsızlığı için ciddi bir anti-faşist, anti-emperyalist mücadele için irade ortaya koymak zorundayız. Bu irade ancak tüm ilerici ve demokrat parti, kurum, örgüt ve bireyin anti-emperyalist bir temel üzerinde birleşmesiyle mümkündür... Ya Türkiye, Britanya ve Yunanistan egemenlerini karşımıza alarak ciddi bir egemenlik kavgası vereceğiz; egemenlik ve bağımsızlığımız için direneceğiz, ya da tarihin derinliklerinde kaybolup gideceğiz! Bedel ödemeyi göze almayan halklar özgür olamazlar!

 

12 Temmuz 2021, Avrupa gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar