Siyasetle karışık futbol sohbetleri... (8) Sempati duyduğum futbol takımları

Ben Türkiye'de Fenerbahçe'ye, İngiltere'de Tottenham’a, Yunanistan'da AEK’e sempati duyarım. Neden bu takımlar derseniz, sebebi basit. Futbola ilgi duymaya başladığım yaşlarda, ki sanırım 9 yaşımdan sonrasına tekabül eder, benden 6 yaş büyük olan yeğenim Celal Kusetoğlu bu takımları tuttuğu için bana da bu takımları sevdirmişti. Celal’e göre Fenerbahçe'yi Atatürk’ün takımı olduğu için ve Kurtuluş Savaşı'na İstanbul'dan katkılar yapmış bir takım olduğu için sevmeliydik. Tottenham, Celal’in çocukluk yıllarında babasının özel bir kurs için gittiği Londra'da kaldıkları evin bulunduğu semtin takımıydı. AEK’i ise, nüfus mübadelesiyle İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalan Rumların Yunanistan'da kurduğu bir takım, yani bir İstanbul takımı olduğu için, ve meşhur futbolcu Fenerbahçeli Lefter'in de bir yıl oynadığı bir takım olduğu için sevmeliydik. Nedense o yıllarda Omonia’nın adı geçmemişti... Celal yeğenimin Kıbrıs Rum takımlarına ilgi duyduğunu hatırlamıyorum. Ama üniversite yıllarımdan itibaren de, Kıbrıs'ta işçi sınıfı kitlesiyle kaynaşmış, ideolojik bir yapılanması olan (her ne kadar da günümüzün endüstrileşmiş futbolunda bu özelliğini büyük ölçüde yitirmesine rağmen) Omonia takımına sempati duymaktayım.

Bu takımlara sempati duymama rağmen hiçbir zaman fanatik bir futbol izleyicisi olmadım. Lise yıllarımda hafta sonları Kıbrıs Türk futbol ligi maçlarına gittim. Genellikle Çetinkaya'nın maçlarına gittim. Ama zaman zaman iddialı veya heyecanlı olabilecek başka müsabakaları da seyrettim.

İzlediğim dönemde beğendiğim futbolcular, Çetinkaya'dan Kaleci Ertuğrul, Veli Hakkı, Arap Erdoğan, Senterhaf Ergün ve Tözün Tunalı; Yenicami'den Zihni ve Enver; Mağusa'dan Kaleci Mustafa ve Galliga, Baf Ülkü Yurdu'ndan Derviş, Türk Ocağı Limasol’dan Mehmet Pars ve Kaleci Giray, GG’den Kasnak Hasan ve Beton Aytaç, Gönyeli'den Erbay Gönelli ve Ali Çetin Amcaoğlu'dur. Bir de beğendiğim Kaleci Mahir vardı. Ama Yenicami'nin kalecisi miydi yoksa MTG’nin mi hatırlayamadim.

Bu maçlardan hafızamdan silinmeyen birkaç enstantaneden bahsedecek olursam, Arap Erdoğan’ın kale önlerinde topla oynarken arada basketbol oynar gibi topu eliyle sektirip düzelttikten sonra rakip kalede tehlike yarattığına birkaç kez tanık oldum! Bu işi o kadar ustaca yapıyordu ki, hakemin bunu görmesine imkan yoktu. Maradona'nın Tanrı'nın eli dediği o el, Arap Erdoğan’da da vardı!

Bir maçta Gönyeli Çetinkaya'yı 3-0 yenmişti. Daha maçın başında oyuna başlama vuruşunu yapan Gönyelili oyuncu, Ali Çetin'e pas attı. Ali Çetin de o topu minarelemesine havaya yükseltecek şekilde Çetinkaya kalesine doğru şutladı. O top gitti gol oldu. Henüz 10 saniye olmadan Gönyeli 1-0 öne geçmişti. O gün; “Adamdaki şansa bak, santra noktasından bastı bubayı havaya ve gol oldu” diye düşünmüştüm. Yıllar sonra Ali Çetin bir röportajında bu golü bilinçli attığını anlattı. Meğer dikkat ediyormuş; her maç başlangıcında Çetinkaya kalecisi Ertuğrul kale sahasından epey içeri açılmaktaymış. Santra noktasından şut çekerek Ertuğrul'u avlamaya karar vermiş, ve bunda da başarılı olmuştu. O gol tesadüf değil, planlanmış ve çalışılmış bir başarıydı... Yine bu maçtaydı galiba; onsekizin içinde sırtı kaleye dönük olan Erbay, kendisine doğru ortalanan topu havada düzelterek hiç yere basmadan kaleye doğru bir vücut hamlesiyle dönmüş ve çok sert bir şut çıkararak muhteşem bir gol atmıştı. Rakip tarafından atılmasına rağmen alkışlanacak bir goldü. Zaten 70’li yılların en teknik oyuncusu Erbay Gönelli'ydi dersem abartmış olmam. Bizden önceki dönemin en teknik oyuncusu Defteralı ise, bizim dönemimizin en teknik oyuncusu da Erbay'dı!

 

6 Temmuz 2021, Avrupa gazetesi 

Yorumlar

Popüler Yayınlar