ENOSİS siyasetine ilişkin notlar...

Anti-imperialist United Front and CPC, ENOSIS AND AKEL; Unity of Nations and Unity and Independence of Cyprus Today başlıklı yazıya ilişkin görüş ve eleştirilerim aşağıdaki gibidir:


Bu yazıda KKK ve AKEL’in bağımsızlık ve ENOSİS politikalarına ilişkin anlatılan gerekçelerin tamamına katılıyorum. Yazıda hatalı bulduğum nokta ise, ENOSİS politikasının 1941-1953 dönemi için doğru olduğu tespitidir. Bence bu politika 1941-1949 dönemi boyunca geçerli bir stratejidir. Ama 1950-53 dönemi için doğru değildir. Nitekim yazının kendi içinde de benim bu görüşüm doğrulanmaktadır.


1.Önce şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Yazının başında şöyle bir tez var:


“The colonies, each one as a unified whole, must be freed from imperial colonisers.”
“Sömürgelerin her biri, birleşik bir bütün olarak emperyal sömürgecilerinden kurtulmalıdır.”


20. yüzyıl başlarında komünist hareketin sömürgelerin kurtuluşuna yönelik genel yaklaşımının çizgisi buydu.


Bu yaklaşım bence çok önemlidir ve geçmişte çok tartışılan “halk” mı “halklar” mı konumuza ışık tutmaktadır. Bu yaklaşımın içeriği şudur: 

Sömürge ülkelerindeki nüfus ne kadar çok uluslu olursa olsun, sömürgelerin kurtuluşu, içlerinde yaşayan ulusların ayrı ayrı kurtuluşu temelinde değil, sömürge halkının bütününün birlik içerisinde kurtuluşu temelinde örgütlenmelidir. Yani bir sömürgede, o sömürgenin bağımsızlığından çıkarı olan tüm kesimler, özgürlüklerini elde etmek için, sömürgedeki işbirlikçi hakim sınıfları ve sömürgeci emperyal gücü/güçleri güç birliği içinde yenmek zorundadır. İşte tam da bu nedenle, sömürge ülke nüfusu ne kadar çok uluslu olursa olsun, o sömürge içindeki farklı etnik kökene sahip insanları ayrı ayrı halklar olarak nitelemek yerine, o ülkenin tek halkı olarak nitelememiz daha doğrudur. 

Hiçbir ulusun ulusal özelliğinin bastırılması taraftarı olmadığımız için, çok uluslu bir sömürgede yaşayan nüfusun farklı uluslardan oluştuğunu vurgulamalıyız. Ama o sömürgenin farklı ulusları ve ulusal topluluklarının tek halk olarak birleşmiş bir bütün şeklinde kurtulmaları, sömürgenin özgürlüğüne yönelik temel politikamız olmalıdır. Bu nedenle özellikle sömürge ülkelerde çok uluslu bir yapı olsa bile, bu ülkelerin özgürlüğünden yana olan tüm sınıf ve tabakalar o ülkenin halkının bütününü oluşturur. Halkı ulusal sınırlarla bölmek özgürlük ve devrim mücadelesini bölmek olur. Nitekim hem Kıbrıs örneğinde hem Türkiye örneğinde, çok uluslu bu iki ülkenin halkını “halklar” olarak tanımlamak, bağımsızlık ve devrim mücadelelerine büyük zararlar vermiş ve halen vermeye devam etmektedir.


2.AKEL’in oluşumu: Yazıda AKEL’in oluşumu doğru bir karar ve davranış olarak tespit ediliyor. Buna iki neden gösteriliyor. Birincisi KKK’nın illegalite şartlarında çalışıyor olması ve daha rahat çalışabilmek için AKEL’in oluşturulmuş olmasıdır. İkincisi ise yasal oluşum olarak AKEL’in birleşik cephenin kurulmasını daha etkin olarak sağlayabileceği düşüncesidir.

Günümüzde Kıbrıs Sosyalist Partisi de yasal olarak kurulmuş ve "burjuva demokratik" ortamda çalışan bir partidir.Yasal çalışmayı ilkesel olarak reddetmek doğru değildir. Koşullar izin verdiği sürece her komünist örgüt yasal çalışma yapabilmeli, illegal çalışmayı yasal çalışmayla birleştirebilmelidir. Ama bu yapılırken, yasal çalışma uğruna Marksist-Leninist ilkelerden ve devrimci siyasetten taviz verilmemelidir.


Halbuki bu yazının kendisi bile, AKEL’in daha kurulur kurulmaz , 2. Dünya Savaşı'nda henüz SSCB savaşa girmemişken ve uluslararası bir anti-faşist cephenin oluşturulması için çağrı yapmamışken, İngiliz emperyalizminin yanında savaşa katılmak için Kıbrıs halkına gönüllü olarak İngiliz ordusuna katılma çağrısı yapmasını sorgulamaktadır. AKEL bu çağrıyı yaptığı zaman savaş henüz emperyalistler arası bir savaş görünümündeydi. Bu şartlarda AKEL Kıbrıs halkına böylesine gerici bir çağrıyı neden yapmıştır?...

Bana göre, AKEL’in bu kararı, KOMİNTERN/KOMİNFORM ile düzenli bir işbirliği içinde çalışmadığının önemli bir göstergesidir. Ayrıca AKEL kurucularının Kıbrıs'ın sömürge idarecileriyle sıkı bir işbirliği içinde olduğunun da bir göstergesidir. Sırf yasal bir yapıya kavuşabilmek için sömürge yönetimine ciddi tavizler verildiği, AKEL’in bu tavrından anlaşılmaktadır.AKEL’in kurucu üyeleri arasında İngiliz koloni idaresinde görevli iki de savcının bulunduğu bilinmektedir (bkz.  T.W. Adams, AKEL, The Communist Party of Cyprus).


3.AKEL’in kuruluşuna temel olan siyaset “Kıbrıs halkı içinde kilise ile komünistler arasındaki bölünmüşlüğe son vermek için ENOSİS siyasetine geçmek”tir (bkz. T.W. Adams). Demem o ki AKEL, bu yazıda yapılan analizde gerekçelendirilen olgulardan dolayı, uluslararası komünist hareketi güçlendireceği, emperyalizmi zayıflatacağı düşüncesiyle ENOSİS siyasetine geçmedi. Tam tersine, yukarıda belirttiğim yazıda gerici, işbirlikçi ve halk düşmanı olarak tanımlanan güçlerle, özellikle de kilise ile işbirliği yapmak üzere ENOSİS siyasetini gündemine aldı. 

Nitekim AKEL kurulduktan sonra, onunla paralel olarak illegal çizgide varlığını sürdüren KKK ile bu konuda görüş ayrılıklarına düştü. Sonuçta AKEL içerisindeki revizyonist, karşı devrimci çizginin komünistlere üstün gelmesiyle, KKK 1944 yılında tasfiye edildi. Normal şartlarda bu iki oluşumun bir arada var olmasında kanaatimce hiçbir sakınca olmadığı gibi, partinin sürekliliği ve komünist hareketin güvenliği açısından yararlı bir kurgu olduğunu da söyleyebilirim. Üstelik küçük ve işçi sınıfının güçlü olmadığı ülkelerde, küçük burjuvalar dahil geniş bir çalışan kesimini bünyesinde barındıran emek partilerinin işe yarar olduğu düşünüldüğünde, ve AKEL’in de böyle bir anlayışla kurulduğunu varsayarsak, AKEL’in yanında KKK’nın illegal de olsa varlığını sürdürmesi çok önemliydi. Bu, komünist politikanın devamlılığının en önemli teminatıydı. Fakat AKEL’in kuruluşuna temel olan çizginin kitle kuyrukçusu, revizyonist ve reformist olması, bu iki örgütün çatışmasına ve bunun sonucunda da KKK’nın tasfiyesine yol açtı.

 
4. AKEL’in yasal parti olmasında önemli rol oynayan ve onun ilk genel sekreteri olan Ploutis Servas, Yunanistan’da eğitim görmüş, küçük burjuva milliyetçisi bir kişilikti. Kendini beğenmiş bir kimse olan Servas, kariyer düşkünlüğüyle de bilinmektedir. Nitekim Limasol belediye başkanlığına seçildikten sonra parti tarafından buna devam etmemesi istenmiş, ancak kişisel hırsları nedeniyle partinin bu kararına uymamasından dolayı partiden atılmıştır.


Görülüyor ki SSCB’nin 2. Dünya Savaşı'na girmesinden sonra, Yunanistan’da komünist partizanların kurtuluş mücadelesiyle birlikte, ENOSİS politikası objektif olarak doğru bir strateji haline gelmesine rağmen AKEL, ENOSİS politikasını yukarıdaki yazıda ortaya konan içerikle savunmadı. Aynı zamanda AKEL Enosis politikasını halkın Britanya emperyalizmine ve sömürgeciliğe karşı birleşik cephesini oluşturmak için de savunmadı. AKEL, ENOSİS politikasını kısa sürede kitlesel hale gelebilmek için, popülist bir yaklaşımın peşinde koşabilmek amacıyla, kiliseye yaranmak ve kiliseyle işbirliği yapmak için savunmuştur. Nitekim bu dönemde AKEL’in uluslararası komünist harekete ENOSİS hedefi için gösterdiği gerekçe, özetle aşağıdaki alıntada görüldüğü gibidir:

"Kıbrıslılar Yunandır. Kültürde, duyguda, konuşmada - her şeyde Yunan. Sonuç olarak, biz Yunanistan’ın parçası olmak istiyoruz. Yunanistan’la birlik mücadelesi Kıbrıslıların önündeki en önemli politik konudur. Bu amaç elde edilene kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. (Komünist Partiler Konferansı, 1947)"


Yani AKEL’e göre Kıbrıs'ta başka ulusal topluluklar yok. Kıbrıslılar her şeyleriyle Yunandır! Bu açıkça Kıbrıs’ın çok uluslu yapısını inkar etmek değilse nedir? Bu şövenist, burjuva milliyetçisi bir yaklaşımdan başka bir şey değildir!


Nitekim bu dönemde AKEL’in ENOSİS politikaları Kıbrıs halkının birleşik cephesini sağlamaya hizmet etmek şöyle dursun, bu cephenin dağılmasına hizmet etmiştir. Tam da bu yıllarda, Kıbrıslı Türk işçiler KKK/AKEL önderliğinde kurulmuş olan ortak sendikalardan ayrılarak etnik temelde ayrı “Kıbrıs Türk işçi sendikaları” kurmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra AKEL'in güçlenerek Kıbrıs içinde önemli bir kitle partisi haline gelmesinin nedeni, onun devrimci siyaseti değil, şövenist ve kitle kuyrukçusu siyasi çizgisidir.


5. 1950 yılında İngiliz emperyalizminin teşvik ve desteğiyle Kıbrıs Ortodoks Kilisesi bir ENOSİS plebisiti düzenlemiştir. Bu tam anlamıyla sözde bir plebisitti. Vatandaşlara kilisede açılan defterlere ENOSİS lehinde karar verdiklerine dair imza attırılmıştı. Yani kapalı oylama sözkonusu olmadığı gibi, başlarında duran bir papazın gözü önünde vatandaşlara ENOSİS lehinde imza attırılmıştı. Bunun yasal bir halk oylaması olamayacağı çok açıktı. Annan planı döneminde, 2004 yılında Kıbrıs'ın kuzeyinde Annan planı için “Bu Memleket Bizim Platformu"nun yaptırmak istediği sembolik halk oylamasına bile hakim sınıfların ve işgal rejiminin nasıl karşı çıkıp engellediğini unutmadık. İngiliz koloni rejimi de Kıbrıs’taki İngiliz idaresine karşı gibi görünen bu plebisiti çok rahat engelleyebilirdi. Ama bunu yapmadı. Çünkü bu plebisitin bizzat arkasında duran güç İngiliz koloni idaresinin kendisiydi. ENOSİS hedefinin Britanya emperyalizmini zayıflatarak dünya komunist hareketine güç verebilecek bir hedef olmaktan çıkarılmasının; kendi denetimleri altında Kıbrıs’ın bölünmesinin; "anavatanların", özellikle de Türkiye'nin de Kıbrıs sorununun içine çekilerek konunun NATO tarafından ele alınıp yönlendirilmesini sağlama yolundaki emperyalist planın ilk adımı işte bu plebisitti.


Ama AKEL liderliği bu gerici plebisitin ve kilisenin bu faaliyetinin peşinde koştu. Kilise AKEL’i bu çalışmadan tecrit etmeye çalıştı. Çünkü hedefleri ENOSİS hareketini tamamen şöven milliyetçi, gerici ve emperyalistlerin işbirlikçisi çevrelerin kontrolü altına almaktı. AKEL bu oyunu teşhir etmek yerine bunun kuyruğuna takıldı. O da yetmezmiş gibi gerek Britanya Komünist Partisi'ne, gerekse KOMİNFORM’a bu plebisitin sonuçları temelinde ENOSİS çağrısı yaptı. Yani yanlış bilgilendirme yaptı. Bununla da yetinmedi, bu kuruluşlara gönderdiği yazılı mesajlarda Kıbrıs adasının tarih boyunca tamamen Yunan olduğunu, ve ada halkının bir bütün olarak "anavatan Yunanistan" ile birleşmek arzusunda olduğu yalanlarını söyleyerek bu kuruluşları da yanılttı.


İşte bu nedenlerle, ben 1941-1949 yılları arasındaki dönemde ENOSİS hedefinin bu yazıda anlatılan nedenlerden dolayı, yani stratejik ve konjonktürel nedenlerle doğru bir hedef olduğunu, ama AKEL’in ENOSİS siyasetinin bu nedenlere dayanmadığı için yanlış bir politik çizgi olduğunu; 1949'dan sonra ise ENOSİS politikasının Britanya emperyalizminin Kıbrıs halkını manipüle ederek ulusal ayrılıklar temelinde bölmek amacıyla kullanıldığını, bu nedenle 1950'den itibaren bu politikanın tamamen karşı devrimci ve gerici bir içeriğe büründüğü görüşünü savunuyorum.


Yorumlar

Popüler Yayınlar