Dilenmeyi Değil Direnmeyi Seç! (1)

Yıllardır TC tarafından dayatılan “ekonomik paketler”in ekonomik olmaktan çok siyasal özellikler taşıdığı; TC’nin Kıbrıs Türk halkını üretimden koparmayı, kimliksizleştirmeyi ve asalaklaştırmayı, dolayısıyla da iradeden yoksun bir topluluk haline getirmeyi amaçladığı inkar edilemez. Bu paketlere, protokollere resmi ne ad verilirse verilsin, onlar çalışanların ve halkın dilinde “dayatma paket”, “yıkım paketi”, “göç yasası” gibi tabirlerle anılmaktadır.

CTP’nin başını çektiği dörtlü hükümet bu gerçekleri gizlemek gayretiyle ekonomik protokolü kendilerinin hazırladığını ve TC’ye sunduklarını (neredeyse TC’ye dayattıklarını) ifade ediyordu. Ama bu hükümet bir anda istifa ettirilerek yerini UBP-HP hükümetine bıraktı. TC’nin dörtlü hükümeti “CTP’nin protokole karşı çıkması”, “TDP’nin ilahiyat kolejini TC’ye devretmeyi reddetmesi” gibi nedenlerle bozdurduğu masalları ortalığa yayıldı. Ama her nasılsa o hükümetin başı Erhürman tüm bu söylentilere prim vermeyip, TC’yi  “töhmet altına” sokmaktan itinayla kaçındı.

UBP-HP hükümeti TC ile protokol imzaladıktan sonra, gazetecilerin “Bu protokol ile sizin hazırladığınız arasında fark var mı?” sorusuna Erhürman; “Hayır! Ana hattıyla bizim hazırladığımızla aynıdır.” dedi! O halde hükümet niye değiştirildi?

Daha da önemlisi, durum buysa, CTP ve TDP’ye yakın sendikacıların bu gelişmeler karşısındaki tavrı ne oldu?

2019’dan 2020’ye girerken yerli işbirlikçilerin anavatanlarıyla birlikte hazırladığı protokol devreye girmeye başladı. Hem de sağlam bir kazık olarak! Seyrüsefer harçları, ehliyetler ve daha bir sürü harç zamlandı. DPÖ enflasyonu neredeyse yüzde sıfır ilan ederken, devlet, gelirlerini dengeleyebilmek için yüzde 40’lara varan bir zam furyasıyla yeni yıla adım attı.

Uluslararası hukuk dışındaki KKTC’nin uyguladığı vergi ve harçlar, dünyanın en pahalı ülkeleri arasındaki Batı Avrupa ülkelerinde döviz bazında tahsil edilenlerden bile daha yüksek. Buna karşılık maaş ve ücretler bu ülkelerdekilerin üçte birinden de az!

Tüm dünyada kapitalist emperyalist sistem ciddi ekonomik bunalımlar içerisindedir. Ama Kuzey Kıbrıs emperyalist sistemin genel bunalımlarına ek olarak, Türkiye gibi gelişmekte olan demeyeceğim, gelişememekte olan ve ekonomisi neredeyse iflasın eşiğinde bulunan, parası sürekli değer kaybeden bir ülkenin alt yönetimi, sömürgesi olmaktan da kaynaklanan ilave sorunlar içinde boğulmuş durumdadır.

Resmi devlet kurumlarına ödenen harçlara gelen zamlardan sonra sırada su, elektrik ve telefon gibi temel ihtiyaç maddeleri vardır.

Kuzey Kıbrıs'taki yönetimin zam yapmaktan başka çaresi var mı? Yöneticilerimizin gerçekten de eli mahkum mu zam yapmaya?

Bir sonraki köşe yazımda bu soruyu yanıtlamaya çalışacağım...

7 Ocak 2020, Afrika gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar