Kuzeydekiler ve Güneydekiler...
Bizi yönetenler, yönettiğini zannedenler her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar!
Koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle ortaya çıkan krizi yönetmekte başarısız oldular.
Ne yapmalıydılar? Ne yaptılar?
1. Bu kriz ortaya çıktığı anda, henüz daha ülkemizde görülmemişken, alınması gereken en etkin ve mantıklı önlem ada dışına açılan kapıların kapatılmasıydı.
Yani ada çapındaki üç adet havalimanını (Ercan, Larnaka ve Baf), tüm deniz limanlarını kapatmalı; acil insan ve mal girişleri dışında tüm girişleri, böylelikle de koronavirüsün adaya girmesini durdurmalıydılar.
Söyledik, önerdik, yalvardık, uyardık...
Yapmadılar. Ne kuzeydekiler, ne de güneydekiler!
Tersine, kuzey ile güney arasındaki kapıları kapatarak, iki toplum arasına “ayrılık” tohumlarını ekmeyi tercih ettiler.
2. Hava ve deniz limanlarının kapatılmaması, hastalık ortaya henüz çıkmadan önce hiçbir işe yaramadığını öğrendiğimiz termal kamera ile kontrollerin yapılması nedeniyle virüs bulaşmış kişiler hem güney hem de kuzey bölgelerimize girmiş oldu.
Virüsün tespitinde en etkin önlem, termal kamera değil, virüs testidir. Bunu bilmemek, bilip de pahalı oluşundan dolayı uygulamamak ülke insanımızı tehlikeye atmakla sonuçlanmıştır. Bir iki kişi üzerinden adamıza sokulan virüs bugün yüzlerce kişiye bulaşmış ve en üzücü olanı da su ana kadar üç kişinin ölümüne neden olmuştur. Daha kaç kişinin hastalanacağını ve öleceğini kestirmek şu an ve bu yöneticiler nedeniyle mümkün değildir. Halbuki, ülke dışından girişi önlenememiş virüsün ülke içinde yayılmasını minumuma çekmek, kontrol altına almak da mümkündü.
Bunun için şunlar yapılmalıydı:
a) Virüsün yayılmasını önlemek için hastaları izole etmek gerekliydi. Bunu bile beceremediler. Daha doğrusu önemsemediler. Karantinadaki insanları dışardan ziyaret edip hatıra fotoğrafı çekenler mi istersiniz, bahçede dolaşan, karantinada olması gereken turistler mi istersiniz...
b) Hastaların son 14 günde direkt temas kurduğu kişiler ve girdikleri ortamlardaki tüm kişiler karantinaya alınıp test yapılmalıydı.
c) Koronavirüsün en etkin yayılma şeklinin kişisel temas olduğu bilindiğinden, insanların birbirleriyle direkt temasını minimuma indirecek şekilde eve kapanmaları sağlanmalıydı.
d) DSÖ'nün (WHO) “test, test, test...” uyarıları ciddiye alınmalı ve her gün mümkün olduğunca çok test yapılmalıydı.
Söyledik, önerdik, yalvardık, uyardık...
Yapmadılar... Ne kuzeydekiler, ne de güneydekiler...
Özellikle kuzeyde karantina uygulaması bile ciddiyetle ele alınmadı ve denetlenmedi. Şimdi geldiğimiz noktada Karpaz'da üç köyün karantina altına alındığını, Gönyeli ve Lapta'da salgın paniği olduğunu duyuyoruz. Denetimsizlikten dolayı virüsün daha nerelere ulaştığını kestirebilmek çok güç!
Testler için harcanacak paraya kıyamadılar ama, insanlara, kendi insanlarına kıydılar; önlem almak için insanların hastalık semptomları göstermesini beklediler.
3. Salgının dünya çapında yayılma tehlikesini gördüğümüz ilk andan itibaren, derhal hem kuzeyi hem de güneyi kapsayacak ORTAK bir KRİZ MASASI kurulmasını ve sağlık alanındaki tüm çalısmaların bu masadan yönetilmesini önerdik.
Söyledik, önerdik, yalvardık, uyardık...
Yapmadılar... Ne kuzeydekiler, ne de güneydekiler...
Tersine, birbirlerinden habersiz, ayrı ayrı tedbirler açıklayarak insanlar için şartları daha da zorlaştırdılar. Kendi bölgelerinde karantina olayını ciddiye almayanlar, güneyde çalışan kuzeyli işçilerin, güneye geçmeleri durumunda kuzeye döndüklerinde (ya da kuzeyden güneye döndüklerinde) 14 günlük karantinaya tabi tutulacakları kararıyla, işlerinden olmalarına sebep oldular.
Bütün bunlar bize göstermektedir ki, Kıbrıs'ın hem kuzeyindeki, hem de güneyindeki yönetimlere ne sağlığımızı, ne de canımızı emanet edemeyiz!
Bu aşamadan sonra ve yaşadıklarımızdan ders çıkararak kendi önlemlerimizi almak ve yaşamımızı korumak için örgütlenmeyi, halk güçleriyle birlikte planlamamız kaçınılmaz olmuştur.
Çünkü sorunumuz sadece bu virüs salgınını atlatmak değildir. Tersine esas sorun, sonrasında bizi bekleyen ekonomik ve dolayısıyla da siyasal krizdir.
İyice belli olmuştur ki, emperyalist politik ekonomi çürümüş bir cesete dönüşmüştür.
Bu ceseti kaldırıp tarihin çöplüğüne atmazsak, tüm dünyayı “kokutmaya” ve tüm insanlığı zehirlemeye devam edecektir.
Koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle ortaya çıkan krizi yönetmekte başarısız oldular.
Ne yapmalıydılar? Ne yaptılar?
1. Bu kriz ortaya çıktığı anda, henüz daha ülkemizde görülmemişken, alınması gereken en etkin ve mantıklı önlem ada dışına açılan kapıların kapatılmasıydı.
Yani ada çapındaki üç adet havalimanını (Ercan, Larnaka ve Baf), tüm deniz limanlarını kapatmalı; acil insan ve mal girişleri dışında tüm girişleri, böylelikle de koronavirüsün adaya girmesini durdurmalıydılar.
Söyledik, önerdik, yalvardık, uyardık...
Yapmadılar. Ne kuzeydekiler, ne de güneydekiler!
Tersine, kuzey ile güney arasındaki kapıları kapatarak, iki toplum arasına “ayrılık” tohumlarını ekmeyi tercih ettiler.
2. Hava ve deniz limanlarının kapatılmaması, hastalık ortaya henüz çıkmadan önce hiçbir işe yaramadığını öğrendiğimiz termal kamera ile kontrollerin yapılması nedeniyle virüs bulaşmış kişiler hem güney hem de kuzey bölgelerimize girmiş oldu.
Virüsün tespitinde en etkin önlem, termal kamera değil, virüs testidir. Bunu bilmemek, bilip de pahalı oluşundan dolayı uygulamamak ülke insanımızı tehlikeye atmakla sonuçlanmıştır. Bir iki kişi üzerinden adamıza sokulan virüs bugün yüzlerce kişiye bulaşmış ve en üzücü olanı da su ana kadar üç kişinin ölümüne neden olmuştur. Daha kaç kişinin hastalanacağını ve öleceğini kestirmek şu an ve bu yöneticiler nedeniyle mümkün değildir. Halbuki, ülke dışından girişi önlenememiş virüsün ülke içinde yayılmasını minumuma çekmek, kontrol altına almak da mümkündü.
Bunun için şunlar yapılmalıydı:
a) Virüsün yayılmasını önlemek için hastaları izole etmek gerekliydi. Bunu bile beceremediler. Daha doğrusu önemsemediler. Karantinadaki insanları dışardan ziyaret edip hatıra fotoğrafı çekenler mi istersiniz, bahçede dolaşan, karantinada olması gereken turistler mi istersiniz...
b) Hastaların son 14 günde direkt temas kurduğu kişiler ve girdikleri ortamlardaki tüm kişiler karantinaya alınıp test yapılmalıydı.
c) Koronavirüsün en etkin yayılma şeklinin kişisel temas olduğu bilindiğinden, insanların birbirleriyle direkt temasını minimuma indirecek şekilde eve kapanmaları sağlanmalıydı.
d) DSÖ'nün (WHO) “test, test, test...” uyarıları ciddiye alınmalı ve her gün mümkün olduğunca çok test yapılmalıydı.
Söyledik, önerdik, yalvardık, uyardık...
Yapmadılar... Ne kuzeydekiler, ne de güneydekiler...
Özellikle kuzeyde karantina uygulaması bile ciddiyetle ele alınmadı ve denetlenmedi. Şimdi geldiğimiz noktada Karpaz'da üç köyün karantina altına alındığını, Gönyeli ve Lapta'da salgın paniği olduğunu duyuyoruz. Denetimsizlikten dolayı virüsün daha nerelere ulaştığını kestirebilmek çok güç!
Testler için harcanacak paraya kıyamadılar ama, insanlara, kendi insanlarına kıydılar; önlem almak için insanların hastalık semptomları göstermesini beklediler.
3. Salgının dünya çapında yayılma tehlikesini gördüğümüz ilk andan itibaren, derhal hem kuzeyi hem de güneyi kapsayacak ORTAK bir KRİZ MASASI kurulmasını ve sağlık alanındaki tüm çalısmaların bu masadan yönetilmesini önerdik.
Söyledik, önerdik, yalvardık, uyardık...
Yapmadılar... Ne kuzeydekiler, ne de güneydekiler...
Tersine, birbirlerinden habersiz, ayrı ayrı tedbirler açıklayarak insanlar için şartları daha da zorlaştırdılar. Kendi bölgelerinde karantina olayını ciddiye almayanlar, güneyde çalışan kuzeyli işçilerin, güneye geçmeleri durumunda kuzeye döndüklerinde (ya da kuzeyden güneye döndüklerinde) 14 günlük karantinaya tabi tutulacakları kararıyla, işlerinden olmalarına sebep oldular.
Bütün bunlar bize göstermektedir ki, Kıbrıs'ın hem kuzeyindeki, hem de güneyindeki yönetimlere ne sağlığımızı, ne de canımızı emanet edemeyiz!
Bu aşamadan sonra ve yaşadıklarımızdan ders çıkararak kendi önlemlerimizi almak ve yaşamımızı korumak için örgütlenmeyi, halk güçleriyle birlikte planlamamız kaçınılmaz olmuştur.
Çünkü sorunumuz sadece bu virüs salgınını atlatmak değildir. Tersine esas sorun, sonrasında bizi bekleyen ekonomik ve dolayısıyla da siyasal krizdir.
İyice belli olmuştur ki, emperyalist politik ekonomi çürümüş bir cesete dönüşmüştür.
Bu ceseti kaldırıp tarihin çöplüğüne atmazsak, tüm dünyayı “kokutmaya” ve tüm insanlığı zehirlemeye devam edecektir.
28 Mart 2020, Afrika gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder