Felakete Karşı Dayanışma

Yeni koronavirüs ve bunun yol açtığı salgın hastalık dünyanın büyük bölümünde yüzbinlerce insanın hastalanmasına ve ölmesine yol açmakla kalmadı; aynı zamanda dünya genelinde, salgının henüz uğramadığı ülkeler dahil ekonomileri felç etti. Üretim, ulaşım ve hizmet faaliyetleri, elzem ihtiyaçlar dışında durdu. Milyonlarca çalışan ve küçük esnaf çalışamaz hele geldi, işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Çalışma alanlarını ve gelirlerini kaybeden firmalar, işçi çıkarmaya başladı.

Büyük devletler bu durum karşısında bir felaket anında kullanılmak üzere ayırdıkları tasarruflarını devreye sokmaya başladı. ABD 2.2 trilyon dolar ayırdı. Güney Kıbrıs 1,500 milyon Euroluk bir önlem paketini devreye soktu. Kıbrıs’ın kuzeyinde ise 1964 yılından beri uluslararası hukuk sisteminin dışında yaşayan Kıbrıs Türk toplumu bu gelişmeler karşısında eli kolu bağlı, ne yapacağını bilmez durumdadır.

Bu koşullarda emek güçleri ve örgütleri, özellikle de toplumun en örgütlü ve etkin örgütleri olan sendikaların kendilerini sadece ekonomik mücadele ile sınırlandırma gibi bir lüksleri kalmamıştır. Emek güçleri ve örgütleri siyasi mücadeleye odaklanmalıdır. Acilen halk örgütleri tarafından bir kriz masası oluşturularak bu uşak ve basiretsiz hükümetin yerine işleri devralmak icin emek güçleri insiyatif ortaya koymalı ve böylece siyasi mücadeleye fiili olarak adım atmalıdır.

Bugün Kıbrıs Türk toplumu olarak içine düşürüldüğümüz bu çıkmazın sorumlusu, ülkemizi işgal altında tutan Türkiye Cumhuriyeti ve işbirlikçisi KKTC burjuvaları ve yöneticileridir. Türkiye Kıbrıs’ın kuzeyini hem askeri olarak hem de idari ve ekonomik olarak kontrolü altında tutmaktadır. Bu nedenle ülkemizde yaşanacak her felaketin sorumlusu TC devletidir. Kıbrıs’ın kuzey bölgesinde yaşayan halkın sağlığını ve yaşamını korumak, ve bu krizden kaynaklanan tüm mali ve tıbbi ihtiyacları karşılamak Türkiye’nin sorumluluğundadır. Ama koronavirüs salgını ana-yavru edebiyatının da fos çıktığını göstermiştir.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetim mevcut şartlarda kontrolü elden kaçırmış durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı bir sömürge durumundaki bu yönetim iki başlıdır. Bir yanda "Toplum liderliği" olarak cumhurbaşkanlığı, öte yanda da KKTC hükümeti olarak başbakanlık! Bu iki ayrı oluşum böylesi bir insani kriz karşısında bile siyasi çıkarlarını geri plana itmeyi başaramadılar. Tek merkezden krizi yönetecek bir kriz masası oluşturamadılar.

Kimin ne yaptığının bilinmediği bir karmaşa ortamına doğru sürükleniyoruz. KKTC denilen oluşum iflas etmiş, çökmüş durumdadır. Bu zor günleri geçirecek hiçbir tedbir almadıkları ortaya çıkmıştır. Türkiye’den de ciddi bir yardım gelmemiştir. Gönderildiği söylenen 72 milyon TL hali hazırda askeri harcamalar için kullanılmış bir paradır. Bu koşullar altında ülkemizdeki işbirlikçilerin önlem diye önümüze sürdükleri paketle, krizi emekçilerin sırtına yüklemeye çalıştıklarını görmekteyiz.

KKTC rejimi çökmüştür. 46 yıldır burada kumar, fuhuş ve yabancı öğrencilere dayalı bir eğitim endüstrisi kurulmuştur. Bunların üçü de suni olarak ve halktan toplanan vergilerle sübvanse edilerek suni teneffüsle yaşatılan sektörlerdir. Hele turizmde, gelen her turist için 100 Euro'nun üzerinde turizm şirketlerine "katkı" sağlanması tam bir rezalettir. Virüs salgınıyla bunların tümü de bir anda faaliyetlerini yitirmiş ve ülke ekonomisi çökmüştür. Zamanında Özal’ın “siz üretmeyiniz, ihtiyacınız yoktur” şeklindeki ekonomi politikasının da ne kadar yanlış olduğu çok açık bir şekilde görülmüştür.

Bu güne dek ülkemizin ve toplumumuzun olanakları çerçevesinde alınabilecek önlemleri bile alamayan Tatar-Özersay hükümeti yönetemeyecek bir noktaya gelmiştir. Amacı emekçi halkı değil de sermayenin çıkarlarını korumak olan hükümetler gerekli önlemleri alamazlar. Bu nedenle Tatar-Özersay hükümeti derhal istifa etmelidir!

Ama bu ülke ve bu halk sahipsiz değildir. Her kasabada, her mahallede, her köyde, işçilerin, çalışan kesimlerin, aydınların, öğretmenlerin ve onların sendikalarının ve demokratik kitle örgütlerinin oluşturacağı; emekçi halk kitlelerinin hem sağlığını hem de yaşam koşullarını koruyacak demokratik dayanışma komiteleri kurmalıyız. Özelde Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halkın, genelde de tüm Kıbrıs halkının ekonomik ve demokratik haklarının korunması ve ileri götürülmesi için, tüm demokratik, anti emperyalist ve sosyalist parti, örgüt ve sendikaların bu amaçla siyasi işbirliği içine girmeleri şarttır.

Özelde Kıbrıs Türk halkını ve bir bütün olarak Kıbrıs halkını yaşanan ekonomik darboğazdan çıkarmak, salgın hastalık iyice yaygınlaşmadan yaşanabilecek bir faciayı önlemek için, tüm demokratik güçleri dayanışma içinde çalışmaya davet ediyoruz.

31 Mart 2020, Afrika gazetesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar