Güneyde Çalışan Emekçilerin Haklı Talepleri
Ülkemizin her iki yanında Covid-19 salgınının şimdilik kontrol altına alınmış olduğu inancıyla yaşamın bir an önce normale dönmesi gerektiğine inanmaktayım. İkinci virüs dalgası beklentisi ve beraberinde getireceği riskleri de dikkate alarak normal yaşama dönmeliyiz.
Kuzey Kıbrıs’ı yönetenler, evlerde kapalı kaldığımız süreçte, işçisine, emekçisine, gündelikçisine "Ya işe git salgından öl, ya evde kal açlıktan öl" politikası izlemiştir. İşsiz ve yoksullarımıza gerekli destek sağlanmamıştır. Halbuki pandemik bir virüs karşısında yaşamı durdurarak önlem almak gerekiyorsa, çalışanların, yoksulların, gündeliğinden başka geliri olmayan herkesin yaşamını sürdürebilmesi için devletin gerekli desteği vermesi zorunludur! Bunlar sağlanmadan eve kapanmak demek, nüfusun büyük çoğunluğuna “zenginleri salgından korumak için sizi açlığa mahkum ediyoruz” demektir.
Kuzey Kıbrıs’ı yönetenler, evlerde kapalı kaldığımız süreçte, işçisine, emekçisine, gündelikçisine "Ya işe git salgından öl, ya evde kal açlıktan öl" politikası izlemiştir. İşsiz ve yoksullarımıza gerekli destek sağlanmamıştır. Halbuki pandemik bir virüs karşısında yaşamı durdurarak önlem almak gerekiyorsa, çalışanların, yoksulların, gündeliğinden başka geliri olmayan herkesin yaşamını sürdürebilmesi için devletin gerekli desteği vermesi zorunludur! Bunlar sağlanmadan eve kapanmak demek, nüfusun büyük çoğunluğuna “zenginleri salgından korumak için sizi açlığa mahkum ediyoruz” demektir.
KKTC işçi ve emekçilerin küçük bir bölümüne maddi destekte bulunabilmiştir. Üstelik o destek de yabancı işçilerden kesilen fonlardan ve devlette görevli memur ve işçilerin maaşından kesilerek yapılmıştır. Ama zenginlerden, ensesi kalınlardan hiçbir kesinti yapılmamıştır. Şimdi bu kaynak da suyunu çektiği için yapabilecekleri tek iş açılmak. Kapalı geçirdiğimiz süre içinde ne tıbbi malzeme ihtiyaçlarımız karşılandı, ne de pandemi hastanesi ve karantina hastaneleri hazırlanabildi. Birinci dalgayı halkın sağduyulu yaklaşımları sayesinde atlattık. Ama açıldıktan sonra ikinci dalga gelirse, hala daha salgına karşı hazırlıksız olduğumuz için büyük risk altındayız.
Aylardır işlerine gidemeyen ve KKTC yönetiminden bir kuruş maddi destek de alamayan güneyde çalışan emekçiler, bu şartlarda geçiş noktalarının açılmasını ve işlerine gidebilmeyi talep etmekte haklıdırlar. İki toplumlu sağlık komitesi de kapıların açılmasına olumlu bakmaktadır. Ama KKTC yönetimi bence iki nedenle geçişleri açmak istemiyor. Birincisi, güneye değil, hazırlıksız oldukları için kendilerine güvenemediklerinden risk almaktan korkuyorlar.
İkincisi nokta da Türkiye’yi yönetenlerin komplekslerinden ileri geliyor diye düşünüyorum. Türkiye'den gelişler bile yasakken Rumların gelişine nasıl müsaade edilebilir? Dert bu! Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan halkın kimlerle nasıl ve hangi düzeyde ilişkiler kuracağına bile Ankara'daki dikta yönetimi karar verecek. Binlerce işçi işlerini, ekmek paralarını kaybetmekle karşı karşıya, kimin umrunda? Bu nedenle, bu toplumun bugüne kadar gördüğü en aciz yönetim olan Tatar-Özersay yönetimi, 1 Temmuzdan önce kapıları açmayız diyorlar. Niyet ne? Uluslararası standartlara göre pandemiyle baş etme konusunda çok daha başarılı olan ve Kuzeye göre halkına çok daha güvenli bir ortam sunan Güney Kıbrıs'a geçiş kapılarını açmadan önce, salgının hala yaygın olduğu Türkiye’ye limanlarını açmak! Türkiye ile kapılar açılmadan Güney Kıbrıs açılamaz!
Tatar-Özersay yönetiminin bir art niyeti daha var. Yetki karmaşası yaratarak bu sorunu cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir gövde gösterisine dönüştürmek! Başbakan başka söyler, Cumhurbaşkanı başka söyler! Beylerin keyfi olana kadar güneyden tedavi hizmeti alan hastalarımız ilgisizlikten, işçilerimiz de açlıktan ölüme itilmektedir. Bu durum kabul edilemez.
Aylardır işlerine gidemeyen ve KKTC yönetiminden bir kuruş maddi destek de alamayan güneyde çalışan emekçiler, bu şartlarda geçiş noktalarının açılmasını ve işlerine gidebilmeyi talep etmekte haklıdırlar. İki toplumlu sağlık komitesi de kapıların açılmasına olumlu bakmaktadır. Ama KKTC yönetimi bence iki nedenle geçişleri açmak istemiyor. Birincisi, güneye değil, hazırlıksız oldukları için kendilerine güvenemediklerinden risk almaktan korkuyorlar.
İkincisi nokta da Türkiye’yi yönetenlerin komplekslerinden ileri geliyor diye düşünüyorum. Türkiye'den gelişler bile yasakken Rumların gelişine nasıl müsaade edilebilir? Dert bu! Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan halkın kimlerle nasıl ve hangi düzeyde ilişkiler kuracağına bile Ankara'daki dikta yönetimi karar verecek. Binlerce işçi işlerini, ekmek paralarını kaybetmekle karşı karşıya, kimin umrunda? Bu nedenle, bu toplumun bugüne kadar gördüğü en aciz yönetim olan Tatar-Özersay yönetimi, 1 Temmuzdan önce kapıları açmayız diyorlar. Niyet ne? Uluslararası standartlara göre pandemiyle baş etme konusunda çok daha başarılı olan ve Kuzeye göre halkına çok daha güvenli bir ortam sunan Güney Kıbrıs'a geçiş kapılarını açmadan önce, salgının hala yaygın olduğu Türkiye’ye limanlarını açmak! Türkiye ile kapılar açılmadan Güney Kıbrıs açılamaz!
Tatar-Özersay yönetiminin bir art niyeti daha var. Yetki karmaşası yaratarak bu sorunu cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir gövde gösterisine dönüştürmek! Başbakan başka söyler, Cumhurbaşkanı başka söyler! Beylerin keyfi olana kadar güneyden tedavi hizmeti alan hastalarımız ilgisizlikten, işçilerimiz de açlıktan ölüme itilmektedir. Bu durum kabul edilemez.
6 Haziran 2020, Afrika gazetesi
Yorumlar
Yorum Gönder